çopurina | * İzmarite benzer bir balık. |
çopurlaşma | * Çopurlaşmak işi. |
çopurlaşmak | * Çopur duruma gelmek. |
çopurlaştırma | * Çopurlaştırmak işi. |
çopurlaştırmak | * Çopur duruma getirmek. |
çopurluk | * Çiçek bozuğu olma durumu. |
çor | * Hastalık, dert. * Sığır vebası. |
çorak | * Bitkisi iyi olmayan veya hiç bitki vermeyen, verimli olmayan. * (su için) Acı. * Toprak damlara çekilen su geçirmeyen killi toprak. * Bazıtoprakların yüzünde beyaz bir katman durumunda toplanan ve eskiden barut yapmakta kullanılan potaslı, sutlu tuz. * Verimsiz, kısır, bakımsız, yoksul. |
çoraklaşma | * Çoraklaşmak işi. |
çoraklaşmak | * Çorak duruma gelmek. |
çoraklaştırma | * Çoraklaştırmak işi. |
çoraklaştırmak | * Çorak duruma getirmek. |
çoraklık | * (toprak için) Verimli olmama durumu. * (su için) Acılık. |
çorap | * Çeşitli ipliklerden örülen, ayağa giyilen giyecek. |
çorap kaçmak | * çorabın bir teli kopup örgüsü uzunlamasına açılmak. |
çorap örmek | * Bkz. başına çorap örmek. |
çorap söküğü gibi gitmek (veya gelmek) | * başlayan bir işveya birbirine bağlı birçok işarka arkaya ve kolayca sürüp gitmek. |
çorapçı | * Çorap ören veya satan kimse. |
çorapçılık | * Çorap yapma işi. * Çorap alıp satma işi. |
çorba | * Sebzeyle veya etle hazırlanan sıcak, sulu içecek. |
çorba etmek | * karıştırmak. |
çorba gibi | * pek sulu (yemek). |
çorba içmeye çağırmak | * yemek yemeye çağırmak. |
çorba kaşığı | * Yemek yerken kullanılan tatlıkaşığından büyük kaşık. |
çorba olmak | * Bkz. çorbaya dönmek. |
çorba tabağı | * Çorba konmak için yapılan özel tabak. |
çorbacı | * Çorba pişirip satan kimse. * Taşrada halkın Hristiyan ileri gelenlerine verdiği unvan. * Yeniçerilerde bir birlik komutanı. * Tayfaların gemi sahibine verdikleri ad. |
çorbacılık | * Çorba pişirip satma işi. |
çorbada tuzu (veya maydanozu) bulunmak | * bir işveya görevde az da olsa emeği geçmişolmak. |
çorbalık | * Çorba pişirmeye yarar. |
çorbaya dönmek | * karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak. |
çorbaya sinek düşmek | * işin tadıkaçmak, yeteri kadar iyi ve güzel olmadığı anlaşılmak. |
çorlu | * Hastalıklı, dertli. |
çorman | * Bkz. karman çorman. |
çotanak | * Üzerinde birçok fındık bulunan dal. |
çotira | * Çotiragillerden, dikenli, sert pullu, kısa ve geniş, siyaha yakın esmer bir balık (Balistes capriscus). |
çotiragiller | * Örnek hayvanıçotira olan kemikli balıklar familyası. |
çotra | * Ağaçtan yapılmışküçük su kabı. |
çotuk | * Dışarda kalmışağaç kökü. * Kesilen ağacın topraktan yukarıda kalan bölümü. * Asma kütüğü, tevek. |
çöğdürme | * Çöğdürmek işi. |
çöğdürmek | * İşemek. * İleri doğru fışkırtmak. |
çöğmek | * Alçalmak, aşağıya inmek. |
çöğüncek | * Dayanma noktası ortada olan kaldıraç, tahterevalli. |
çöğünme | * Çöğünmek işi. |
çöğünmek | * Bir yanı inerken öbür yanıkalkmak. |
çöğür | * İri gövdeli, kısa saplı bir tür halk sazı. |
çöğür | * Maydanozgillerden bir çeşit dikenli yaban bitkisi. * Tohumdan yetişmişküçük fidan. |
çöğürcü | * Çöğür (I) çalan kimse. |
çökek | * Çukur yer. * Bataklık, sazlık. |
çökel | * Taşan bir suyun çekildikten sonra bıraktığıtortu. * Çökelti, rüsup. |
Kategoriler