çözelti | * Çözülme sonucu ortaya çıkan madde. |
çözgü | * Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler, arış. |
çözgün | * Çözülmüş, dağılmış. * (kar, buz için) Erimeye başlamış, yumuşamış. |
çözgünlük | * Çözgün olma durumu. |
çözme | * Çözmek işi. * El tezgâhlarında dokunan, genellikle yatak, yorgan çarşafıyapmakta kullanılan ince bez. |
çözmek | * Düğümlü, bağlıveya sarılı bir şeyi açmak. * Düğmeyi iliğinden açmak. * (saç için) Açmak. * Çözgü ipini tezgâha yerleştirmek. * (bulmaca, sorun vb. için) Bilinmeyen, gizli noktasını bulup onu açıklamak. * Bir problemde aranan sonucu, belli ögeler yardımıyla ortaya çıkarmak, halletmek. * Bir maddeyi bir çözücüde çözündürmek, onun çözeltisini yapmak. |
çözücü | * Çözmek işini yapan. * Başka bir maddeyi çözmek özelliği olan. |
çözük | * Çözülmüşolan. |
çözülme | * Çözülmek işi. * Savaşta, gerideki savunma hattına çekilmek isteyen birliğin düşmandan sıyrılması. * Bir sesin boğumlanmasından sonra organların eski duruma geçmesi. * Kişilik veya karakter gibi bir bütünde birliğin bozulmasıdurumu. |
çözülmek | * Çözmek işine konu olmak. * Gevşeyip yumuşamak, erimeye başlamak. * Birliğini, beraberliğini yitirmek, dağılmak, parçalanmak. * Gevşemek, güçsüz kalmak. * Dağılmak, çökmek. |
çözülüm | * Çözülmek işi, dağılım, bozgun. * Sinir merkezleri arasındaki iş birliği ve uyumun bozulup kesilmesi. |
çözülüş | * Çözülmek işi veya biçimi. * Eriyerek gevşeme. * Dağılış. * Yıkılış. |
çözüm | * Bir sorunun çözülmesinden alınan sonuç, hal. * Bir denklemde bilinmeyenlerin yerine konulunca o denklemi gerçekleştiren sayıveya sayılar. * Bir problemi çözmek için verilenler üzerinde yapılacak işlemlerin gösterilmesi. |
çözüm yolu | * Bir güçlüğü giderme çaresi. |
çözümcü | * Çözüm getiren kimse. |
çözümleme | * Çözümlemek işi. * Herhangi bir konunun, bir nesnenin düşüncede veya gerçeklikte kurucu parçalarına ayrılmak yoluyla yapısının, işleyişinin ve gelişim yasalarının ortaya konması işlemi. * Bir cümledeki kelimelerin hangi kelime türünden olduklarınıveya özne, tümleç, yüklem görevlerinden hangisinde bulunduklarını belirtme, tahlil. * Bir maddenin birleşimindeki yalın cisimlerin niteliğini veya niceliğini anlamak için yapılan işlem, tahlil, analiz. * Bir sayıyı onluk ve birliklerine ayırıp, yazmak. * Bir metni belirli yöntemlere bağlıkalarak gözden geçirme, tahlil. |
çözümlemek | * Çözümleme yoluyla bir şeyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek. * Anlamıve niteliği anlaşılamayan bir konuyu açıkladıktan sonra sonuca bağlamak, tahlil etmek, analiz etmek. |
çözümlemeli | * Çözümlemeye dayanan, çözümle ilgili, tahlil, analitik. |
çözümleniş | * Çözümlenmek işi veya biçimi. |
çözümlenme | * Çözümlenmek işi. |
çözümlenmek | * Çözümlenmek işine konu olmak. * Onluk sayma düzeninde, sayılar basamak değerlerine ayrılarak yazılmak. |
çözümleyici | * Çözümlemek işini yapan kimse. |
çözümleyiş | * Çözümlemek işi veya biçimi. |
çözümsel | * Çözümle ilgili, tahlilî, analitik. |
çözümsüz | * Çözümü olmayan. |
çözümsüzlük | * Çözümü olmama durumu. |
çözündürme | * Çözündürmek işi. |
çözündürmek | * Çözünmesini sağlamak. |
çözünme | * Çözünmek işi. * Bir sıvı ile karışan katı, sıvıveya gaz durumundaki bir maddenin bu sıvı içinde homojen bir bütün oluşturacak biçimde karışması. |
çözünmek | * Çözülmek işine konu olmak, dağılmak, erimek. |
çözüntü | * Çözülme, dağılma durumu. |
çözüş | * Çözmek işi veya biçimi. |
çözüşme | * Çözüşmek işi. |
çözüşmek | * (bir şeyi oluşturan ögeler) Birbirinden ayrılmak. |
çözyağı | * Karın boşluğundaki sindirim organlarıüzerinde bulunan ve onların üzerinden sıyrılarak veya kesilerek alınan yağ. |
-çu | * Bkz. -cı/ -ci. |
çubuğunu tüttürmek | * üzüntüsüz, kaygısız yaşamak. |
çubuk | * Körpe dal. * Değnek biçiminde ince, uzun ve sert olan şey. * Tütün içmek için kullanılan uzun ağızlık. * Kumaşta düz çizgi. * Ana direkler üzerine sürülen ikinci ve üçüncü direk parçası. |
çubuk ağacı | * Sütleğengillerden, içi delik olan dallarıçubuk gibi kullanılan bir ağaçcık (Mabea). |
çubuk makarna | * İnce, uzun, çubuk biçiminde dökülmüşve fırınlanmışmakarna. |
çubuk odası | * Bkz. çubukluk. |
çubukçu | * Çubuk yapıp satan kimse. * Saraylarda ve büyük konaklarda tütün çubuklarınıhazırlayan kimse. |
çubuklama | * Çubuklamak işi. |
çubuklamak | * Halı, kilim gibi örtülerin tozunu temizlemek veya şilte, pamuk gibişeyleri kabartıp düzeltmek için üzerlerine değnekle vurmak. |
çubuklu | * Çubuğu olan. * (kumaşta) Uzunlamasına çizgili. |
çubukluk | * Çubuk saklanan uzun dolap. |
çubuksuz | * Çubuğu olmayan. |
çucu | * Semerci. |
çuha | * Tüysüz ince, sık dokunmuşyün kumaş. |
çuha çiçeği | * İki çeneklilerden, çok yıllık, değişik renkli çiçekleri ve rozet yaprakları olan, dere kenarlarında da yetişen bir süs bitkisi. |
Kategoriler