damlatılmak | * Damlatmak işi yapılmak. |
damlatma | * Damlatmak işi. |
damlatmak | * Damla damla akıtmak. * Damlalıkla ilâç koymak. * Damıtmak. |
damlaya damlaya göl olur | * azar azar olagelen bir şeyi küçümsemenin doğru olmadığını, çünkü birikerek önemli bir niceliğe ulaşacağını anlatır. |
damlı | * Damı olan. |
damper | * Bir şasinin üzerine takılmış, inip kalkan kasası olan, kendinden hareketli, yükü boşaltan düzen. |
damperli | * Damper düzeni olan. |
damping | * Milletler arasıpazarlarıelde etmek veya elindeki malıelden çıkarmak için düşük fiyatla satma. * Ucuzluk. |
damsız | * Damı olmayan. |
dan dan | * Kaba, kırıcı. |
dan dun | * Karşılıklıatılan silâh seslerini anlatır. |
-dan, -den / -tan, -ten | * Çıkma hâli eki: Tarladan, köy-den vb. * İsimlerden sıfat ve zarflar da türetir: toptan, candan, gerçekten vb. |
dana | * İneğin, sütten kesilmesinden bir yaşına kadar olan erkek yavrusu. |
dana derisi | * Ölü buzağından elde edilen ve tirşe yapımında kullanılan özel deri. |
dana eti | * Sütten yeni kesilmişdananın eti. |
dana humması | * İnekte buzağıyıdoğurduktan sonra ortaya çıkan bir tür hastalık. |
danaayağı | * Yılanyastığı gillerden, yapraklarılekeli bir bitki (Arum). |
danaburnu | * Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek, kök kurdu (Gryllotalpa vulgaris). * Aslanağzıçiçeği. |
danacı | * Dana çobanı. |
danadili | * Bir tür cönk. |
danakıran otu | * Salepgillerden, bataklık yerlerde yetişen bir bitki (Epipactis). |
danalar gibi bağırmak (veya böğürmek) | * çok kuvvetle haykırmak. |
dananın kuyruğu kopmak | * beklenen veya korkulan sonuç gerçekleşmek. |
Danca | * Danimarka dili. |
dandini | * Bebekleri uyuturken, oyalarken söylenen tekerlemelerde geçer. * Düzensiz, karışık, darmadağınık. |
dandini bebek | * Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunanlar için söylenir. |
dane | * Kuşyemi. |
dang | * Başta, kaslarda, oynaklarda ağrılar yapan, vücutta kızıl lekeler gösteren, ateşli ve salgın bir hastalık. |
dangadak | * Birdenbire, damdan düşer gibi. |
dangalak | * Akılsız, düşüncesiz. |
dangalakça | * Dangalağa yakışır (biçimde). |
dangalaklık | * Dangalak olma durumu veya dangalakça davranış. |
dangıl dungul | * Kaba saba, yersiz ve lüzumsuz. |
dangıldamak | * Dangırdamak. |
dangırdama | * Dangırdamak işi veya biçimi. |
dangırdamak | * Yüksek sesle, bağıra bağıra konuşmak. |
danış | * Önemli bir konuda birkaç kişinin bir arada konuşması, müşavere. |
danışık | * Olmayan bir durumu varmışgibi göstermek veya olduğundan başka anlatmak için önceden yapılan anlaşma, muvazaa. |
danışıklı | * Gerçekte olmadığıhâlde bir anlaşma sonunda öyle gösterilen, muvazaalı. |
danışıklıdövüş | * Başkalarınıaldatmak veya atlatmak için önceden yapılmışgizli anlaşmaya dayanan davranış, şike. |
danışıklık | * Danışıklı olma durumu, muvazaa. |
danışılma | * Danışılmak işi. |
danışılmak | * Danışmak işi yapılmak. |
danışma | * Danışmak işi, müşavere, istişare, müzakere, meşveret. * Danışılan yer, müracaat, enformasyon. |
danışma bürosu | * Bazıkuruluşların işleriyle ilgili olarak sorulacak sorularıcevaplamak için açılmış büro. |
danışma meclisi | * 1982 Anayasasınıhazırlayan ve Kurucu Meclisi oluşturan organlardan biri. |
danışmak | * Bir işiçin bilgi veya yol sormak, görüşalmak, istişare etmek, müracaat etmek, meşveret etmek. |
danışman | * Bilgi ve düşüncesi alınmak için kendisine danışılan görevli kimse, müşavir. |
danışmanlık | * Danışmanın yaptığı görev, müşavirlik. |
Danıştay | * Yönetim davalarına bakmak, bakanlar kurulunca gönderilen yasa ve tüzük tasarıları ile imtiyaz sözleşmeleri üzerine düşüncelerini bildirmek gibi görevleri olan, üyeleri Anayasa Mahkemesince seçilen bağımsız anayasa kuruluşu, Devlet Şurası. |
Kategoriler