Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 10

damlatılmak * Damlatmak işi yapılmak.
damlatma * Damlatmak işi.
damlatmak * Damla damla akıtmak.
* Damlalıkla ilâç koymak.
* Damıtmak.
damlaya damlaya göl olur * azar azar olagelen bir şeyi küçümsemenin doğru olmadığını, çünkü birikerek önemli bir niceliğe ulaşacağını
anlatır.
damlı * Damı olan.
damper * Bir şasinin üzerine takılmış, inip kalkan kasası olan, kendinden hareketli, yükü boşaltan düzen.
damperli * Damper düzeni olan.
damping * Milletler arasıpazarlarıelde etmek veya elindeki malıelden çıkarmak için düşük fiyatla satma.
* Ucuzluk.
damsız * Damı olmayan.
dan dan * Kaba, kırıcı.
dan dun * Karşılıklıatılan silâh seslerini anlatır.
-dan, -den / -tan, -ten * Çıkma hâli eki: Tarladan, köy-den vb.
* İsimlerden sıfat ve zarflar da türetir: toptan, candan, gerçekten vb.
dana * İneğin, sütten kesilmesinden bir yaşına kadar olan erkek yavrusu.
dana derisi * Ölü buzağından elde edilen ve tirşe yapımında kullanılan özel deri.
dana eti * Sütten yeni kesilmişdananın eti.
dana humması * İnekte buzağıyıdoğurduktan sonra ortaya çıkan bir tür hastalık.
danaayağı * Yılanyastığı gillerden, yapraklarılekeli bir bitki (Arum).
danaburnu * Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek, kök kurdu (Gryllotalpa vulgaris).
* Aslanağzıçiçeği.
danacı * Dana çobanı.
danadili * Bir tür cönk.
danakıran otu * Salepgillerden, bataklık yerlerde yetişen bir bitki (Epipactis).
danalar gibi bağırmak (veya böğürmek) * çok kuvvetle haykırmak.
dananın kuyruğu kopmak * beklenen veya korkulan sonuç gerçekleşmek.
Danca * Danimarka dili.
dandini * Bebekleri uyuturken, oyalarken söylenen tekerlemelerde geçer.
* Düzensiz, karışık, darmadağınık.
dandini bebek * Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunanlar için söylenir.
dane * Kuşyemi.
dang * Başta, kaslarda, oynaklarda ağrılar yapan, vücutta kızıl lekeler gösteren, ateşli ve salgın bir hastalık.
dangadak * Birdenbire, damdan düşer gibi.
dangalak * Akılsız, düşüncesiz.
dangalakça * Dangalağa yakışır (biçimde).
dangalaklık * Dangalak olma durumu veya dangalakça davranış.
dangıl dungul * Kaba saba, yersiz ve lüzumsuz.
dangıldamak * Dangırdamak.
dangırdama * Dangırdamak işi veya biçimi.
dangırdamak * Yüksek sesle, bağıra bağıra konuşmak.
danış * Önemli bir konuda birkaç kişinin bir arada konuşması, müşavere.
danışık * Olmayan bir durumu varmışgibi göstermek veya olduğundan başka anlatmak için önceden yapılan
anlaşma, muvazaa.
danışıklı * Gerçekte olmadığıhâlde bir anlaşma sonunda öyle gösterilen, muvazaalı.
danışıklıdövüş * Başkalarınıaldatmak veya atlatmak için önceden yapılmışgizli anlaşmaya dayanan davranış, şike.
danışıklık * Danışıklı olma durumu, muvazaa.
danışılma * Danışılmak işi.
danışılmak * Danışmak işi yapılmak.
danışma * Danışmak işi, müşavere, istişare, müzakere, meşveret.
* Danışılan yer, müracaat, enformasyon.
danışma bürosu * Bazıkuruluşların işleriyle ilgili olarak sorulacak sorularıcevaplamak için açılmış büro.
danışma meclisi * 1982 Anayasasınıhazırlayan ve Kurucu Meclisi oluşturan organlardan biri.
danışmak * Bir işiçin bilgi veya yol sormak, görüşalmak, istişare etmek, müracaat etmek, meşveret etmek.
danışman * Bilgi ve düşüncesi alınmak için kendisine danışılan görevli kimse, müşavir.
danışmanlık * Danışmanın yaptığı görev, müşavirlik.
Danıştay * Yönetim davalarına bakmak, bakanlar kurulunca gönderilen yasa ve tüzük tasarıları ile imtiyaz sözleşmeleri
üzerine düşüncelerini bildirmek gibi görevleri olan, üyeleri Anayasa Mahkemesince seçilen bağımsız anayasa kuruluşu,
Devlet Şurası.

Bir yanıt yazın