davranış | * Davranmak işi veya biçimi, tutum, muamele, hareket. * Dıştan gözlemlenebilecek tepkilerin toplamı. * Organizmanın uyaranlar karşısındaki tepkilerinin bütünü. |
davranış bilgisi | * Görgü kuralları. |
davranışçılık | * Psikolojinin inceleme konusunun davranışolduğuna inanan, bilincin, psikolojinin araştırma alanına girdiğini inkâr eden görüş, behavyorizm. |
davranma | * Davranmak işi. |
davranma! | * kımıldama!. |
davranmak | * Bir kimseye veya bir şeye karşı belli tavır takınmak. * Bir şeye el atmak, girişmek. * Bir işi yapmaya hazır olmak, hazırlanmak. |
davudî | * Kalın, tok ve gür (ses). |
davul | * Büyük ve enlice bir kasnağın iki yanına deri geçirilerek yapılan, tokmak ve değnekle çalınan çalgı. |
davul (birinin) boynunda, tokmak (bir başkasının) elinde | * sorumluluğu taşıyan biri olduğu hâlde, sözü geçen bir başkasıdır. |
davul çalmak | * bir şeyi herkesin haber alabileceği biçimde ortalığa yaymak. |
davul çalsan işitmez | * çok sağır. * uykusu çok ağır, derin uykuda. |
davul dengi dengine diye çalar | * evlenecek kimselerin birbirlerine denk olması gerekir. |
davul dövmek | * davul çalmak. |
davul gibi | * şişve gergin. |
davul tozu | * Gerçekleşmesi imkânsız olan durumlar için kullanılır. |
davulcu | * Davul çalan kimse. |
davulculuk | * Davulcunun işi veya mesleği. |
davulu biz çaldık, parsayı başkasıtopladı | * biz çalıştık, uğraştık, başkasıyararlandı. |
davulun sesi uzaktan hoşgelir | * işin içinde olmayanlar o işi kolay veya kârlısanırlar. |
davya | * Dişçi kerpeteni. |
dayağa idmanlı olmak | * dayak yemeye alışmışolmak. |
dayak | * (bir insanıveya bir hayvanı) Dövmek işi, patak, kötek. * Bir şeyin yıkılmaması için dayatılan ağaç, destek, payanda. * Evlerin kapısının açılmaması için kapının arkasına konulan kol, destek, sürgü. |
dayak arsızı | * Dayaktan korkmaz olmuş, dayak yemeye alışmış. |
dayak atmak | * dövmek, sopa ile dövmek. |
dayak cennetten çıkmıştır | * dayağın yola getirici bir etkisi bulunduğunu anlatır. |
dayak düşkünü | * Dayağa lâyık olan, dövülmeyi hak eden. |
dayak kaçkını | * Dayak yemeye alışmış, dayaktan korkmaz kişi. |
dayak yemek | * dövülmek, sopa ile dövülmek. |
dayaklama | * Dayaklamak işi. |
dayaklamak | * Yıkılmaması için bir şeye destek koymak. * Kapıyı bir destekle arkasından kapamak, sürgülemek. |
dayaklanma | * Dayaklanmak işi veya durumu. |
dayaklanmak | * Dayaklamak işi yapılmak. |
dayaklı | * Dayağı olan. |
dayaklık | * Destek olarak kullanılan şey. |
dayalı | * Dayanmışolan. * İlgili, dair, müstenit, mebni. |
dayalıdöşeli | * Döşemesi ve eşyasıeksiksiz. |
dayama | * Dayamak işi. |
dayamak | * Bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak. * Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak. * Hızla, öfke ile veya korkutmak için yaklaştırmak, uzatmak. * Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek. * (kapı, pencere için) Ardına kadar açmak. * Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. * Varmak, ulaşmak. |
dayanak | * Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet. * Bir iddiayı güçlendirmeye yarayan tanıt. * Güç verici, yardımcı, destek. * Bir gerçekliğin onaylanması için olayların arkasında veya altında bulunan şey; kendisine bir şey yüklenilen, bir varlığa destek olan, altta bulunan temel. |
dayanak noktası | * Yapılarda bir bölümün ağırlığınıtaşımaya yarayan öge. * Dayanak. |
dayanaklı | * Dayanağı olan. |
dayanaklık | * Dayanak, destek olma durumu. |
dayanaksız | * Dayanağı olmayan. |
dayanamamak | * katlanamamak, sabredememek. |
dayanç | * Sabır. * Dayanak. |
dayandırma | * Dayandırmak işi. |
dayandırmak | * Dayanmasını sağlamak, istinat ettirmek. |
dayanıklı | * Dayanabilen, sağlam, güçlü, mukavim, zorlu. * Metanetli, metin, mütehammil. |
dayanıklılık | * Dayanıklı olma durumu, metanet. |
dayanıksız | * Dayanmayan, sağlam olmayan, güçsüz, metanetsiz. |
Kategoriler