dayanıksızlık | * Dayanıksız olma durumu, metanetsizlik. |
dayanılma | * Dayanılmak işi veya durumu. |
dayanılmak | * Dayanmak işi yapılmak. |
dayanılmaz | * (bir kimse veya şey için) Karşıkonulamaz veya karşıçıkılamaz. * Tahammül edilemez, katlanılamaz. |
dayanım | * Bir varlığın dışetkilere karşıdirenme özelliği, direnç. |
dayanım ömrü | * Bkz. dayanma ömrü. |
dayanırlık | * Direnç, mukavemet. |
dayanış | * Dayanma işi veya biçimi. |
dayanışık | * Üyeleri arasında dayanışma bulunan (millet, topluluk, sınıf vb.), mütesanit. |
dayanışma | * Dayanışmak işi, tesanüt. * Bir topluluğu oluşturanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda birbirlerine karşılıklı bağlanması, tesanüt. |
dayanışmacı | * Dayanışmacılıktan yana olan, solidarist. |
dayanışmacılık | * Bir topluluğun bütün bireyleri arasında bir dayanışma bulunmasınıtoplu durumda yaşamanın gereklerinden sayan ve bireycilikle ortaklaşacılık arasında yer alan bir öğreti, solidarizm. |
dayanışmak | * (bir topluluğu oluşturan kişiler) Bir şeyi gerçekleştirmek için duygu, düşünce ve çıkar birliği göstermek, birbirini kollamak, mütesanit olmak. |
dayanışmalı | * Aralarında dayanışma bulunan. |
dayanma | * Dayanmak işi. |
dayanma ömrü | * Bir malzemenin kopmaya, kırılmaya ve görevini yapamaz hâle gelmesine kadar göstermişolduğu direnç. |
dayanmak | * Bir yere yaslanmak, kendini dayamak. * Kullanılışıuzun sürmek, dayanıklı olmak. * Zarar görmemek, varlığınıkorumak, hasar görmemek. * Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek; istinat etmek. * Tutunmak, karşıdurmak, karşıkoymak, mukavemet etmek. * Bir şeyin üzerinde kurulmuşolmak, istinat etmek. * Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek. * Varmak, ulaşmak. * Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak. * (tükenmeyen işler için) Sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak. * Hız vermek. * Yetişmek, yeter olmak. |
dayantı | * Dayanıklık. |
dayatış | * Dayatmak işi veya biçimi. |
dayatışma | * Kendi isteğinde inatlaşma. |
dayatışmak | * Kendi istek ve arzularıdoğrultusunda ısrar etmek, inatlaşmak. |
dayatma | * Dayatmak işi, empoze etme. |
dayatmacı | * İstediğini yaptırmada baskıuygulayan, direten, empoze eden. |
dayatmak | * Dayamak işini yaptırmak, empoze etmek. * Kendi istediğini yaptırmakta direnmek. * Başkasının isteğine karşıkoymak. * Empoze etmek. |
dayattırma | * Dayattırmak işi. |
dayattırmak | * Dayatmak işini yaptırmak. |
dayayıp döşemek | * (evi, odayı) mobilya ve benzeri eşya ile döşemek. |
dayayış | * Dayamak işi veya biçimi. |
daye | * Çocuk bakıcısı, süt nine, dadı. |
dayı | * Annenin erkek kardeşi. * Bir kimsenin kayırıcısı olan, sözü geçer kimse. * Yaşlıerkeklere seslenme sözü olarak kullanılır. * Osmanlıİmparatorluğu döneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp’ta seçimle başa getirilen yönetici. * Cesur, yiğit. |
dayılanma | * Dayılanmak işi. |
dayılanmak | * Çalım satmak, yüksekten atmak. |
dayılık | * Dayı olma durumu. * Kayırıcılık. * Kabadayılık, külhanbeylik. |
dayı oğlu | * Dayının oğlu, dayızade. |
dayızade | * Dayı oğlu veya dayının kızı. |
daylak | * Dişi deve. * Deve yavrusu. |
daz | * Saçıdökülmüş(baş), dazlak. * Çıplak (toprak). |
dazara dazar | * Çok ivedi ve telâşlı. |
dazara dazır | * Dazara dazar. |
dazlak | * Tepesindeki saçıdökülmüşolan (kimse, baş). |
dazlaklaşma | * Dazlak duruma gelmek. |
dazlaklaşmak | * (insan) Tepesindeki saçıdökülmüşolmak, dazlak duruma gelmek. * Saçlarınıustura ile kazıtmak. |
dazlaklık | * Dazlak olma durumu. |
dazlama | * Dazlamak işi. |
dazlamak | * Güç beğenmek, güç beğenir olmak. |
de | * Türk alfabesinin beşinci harfinin adı. |
de | * Bkz. da / de. |
-de | * Bkz. -da / -de, -ta / -te. |
debagat | * Tabaklık, sepicilik. |
debbağ | * Sepici, tabak (II). |
Kategoriler