debbe | * Kulplu ve ağzıkapaklı bakırdan su kabı, güğüm. |
debboy | * Silâh, giysi gibi asker eşyasıambarı. |
debdebe | * Görkem, gösteriş, şatafat, ihtişam. |
debdebeli | * Görkemli, gösterişli. |
debeleniş | * Debelenmek işi veya biçimi. |
debelenme | * Debelenmek işi. |
debelenmek | * Bir acının etkisiyle veya bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak. * Çırpınmak, tepinmek, kımıldamak. * Boşuna uğraşıp durmak. |
debi | * Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun hacmi, akım. |
debil | * Zayıf yapılı, güçsüz. |
debillik | * Genellikle yapı ile ilgili aşırıve sürekli güçsüzlük. |
debimetre | * Bir borudan akan gaz veya sıvının hacim ve kütle cinsinden debisini kontrol eden, düzenleyen ve ölçen araç. |
debriyaj | * Otomobillerde kavrama yöntemi ile kenetlenmişiki mili birbirinden ayıran ve çekici mili hareket düzeninde tutarak çekilen milin durmasınıve bu işlem sonunda aracın hareketini sağlayan sistem. |
debriyaj pedalı | * Kavrama pedalı. |
Deccal | * Dinî inanışlara göre kıyamete yakın bir zamanda çıkacağına inanılan yalancıve kötü yaradılışlıkimse. |
deccal | * Yalancı, fesat, dedikoducu. |
decrescendo | * Bir parçanın, sesi gittikçe kısarak çalınacağınıanlatır. |
dede | * (evlât için) Babanın veya ananın babası, büyük baba. * Büyük babadan başlayarak geriye doğru atalardan her biri. * Mevlevî tarikatında çile doldurmuşolan dervişlere verilen unvan. * Çok yaşlıkimselere seslenme sözü olarak kullanılır. |
dede (dedesi) koruk yer, torununun dişi kamaşır | * eskilerin yaptığıyanlışişlerden daha sonrakiler de zarar görür. |
dededen kalma | * çok eski dönemlerden beri kullanılan nesne. |
dedektif | * Bkz. detektif. |
dedektör | * Bkz. detektör. |
dedelik | * Dede olma durumu veya dedeye yakışan davranış. |
dedi mi | * (dedi’mi) tam vaktinde. |
dediği çıkmak | * dediği şey gerçekleşmek. |
dediği dedik | * her istediğini yaptırır, söylediği sözden dönmez. |
dediğim dedik, öttürdüğüm (veya çaldığım) düdük | * bir insanın sözünde direndiğini anlatmak için söylenen bir tekerleme. |
dediğim dedikçi | * Her isteğini yaptıran, inatçı, iddiacı(kimse). |
dediğin | * adıverilen, sayılan, kabul edilen. |
dediğinden (dışarı) çıkmak | * sözünü dinlememek. |
dediğine gelmek | * birinin düşüncesini önce kabul etmezken sonradan doğru bulup kabul etmek. |
dediğine kara demek | * inatçılık ederek karşısındaki ile anlaşmaya yanaşmamak. |
dedikodu | * Konusu çekiştirme veya kınama olan konuşma, kılükal. |
dedikodu etmek (veya yapmak) | * birini çekiştirmek. |
dedikodu kumkuması | * İşi gücü dedikodu olan kimse. |
dedikoducu | * Çok dedikodu yapan. |
dedikoduculuk | * Dedikodu yapma işi. |
dedirme | * Dedirmek işi. |
dedirmek | * Demek zorunda bırakmak. * Denilmesini sağlamak. |
dedirtme | * Dedirtmek işi. |
dedirtmek | * Demek zorunda bıraktırmak. |
dedüksiyon | * Tümden gelim. |
def | * Bkz. tef. |
def | * Savma. |
defa | * Kez, kere. |
defalarca | * Sık sık, sürekli olarak. |
defans | * Savunma. |
def’aten | * Birden, bir defada. |
defetme | * Defetmek işi. |
defetmek | * Kovmak. * Savmak, savuşturmak. |
defibelâ kabilinden | * bir belâyısavarcasına. |
Kategoriler