defibratör | * Yongalarıliflerine ayrıştıran özel alet. |
defigam etmek | * üzüntüyü, sıkıntıyıatmak. |
defihacet etmek | * büyük abdest bozmak. |
defile | * Giyecekleri tanıtmak amacıyla mankenlerin yaptıkları gösteri, moda gösteri geçidi, giyim gösterisi. |
defin | * (ölüyü) Gömme. |
define | * Toprak altına gömülerek saklanmış, para veya değerli şeyler, gömü. |
defineci | * Gömü bulmak umuduyla kazıyapan veya yaptıran kimse. |
definecilik | * Defineci olma durumu. |
deflâsyon | * Para darlığı, durgunluk. |
defleme | * Deflemek işi. |
deflemek | * Defetmek. |
defne | * Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kışyeşil olan bir ağaç (Laurus nobilis). |
defne yaprağı | * Çeşitli yiyeceklere güzel koku versin diye katılan yaprak. |
defnedilme | * Defnedilmek işi, gömülme. |
defnedilmek | * (ölü) Gömülmek. |
defnegiller | * Örnek bitkisi defne olan, iki çeneklilerin ayrıtaç yapraklılarından, yapraklarıkokulu birçok türü içine alan bir bitki familyası. |
defnetme | * Defnetmek işi, gömme. |
defnetmek | * (ölüyü) Gömmek, toprağa vermek. |
defneyaprağı | * Bir lüfer çeşidi. |
defnolunma | * Defnolunmak işi. |
defnolunmak | * (ölü) Gömülmek. |
defo | * Kusur, özür, bozukluk. |
defol! | * savuşgit, uzaklaş. |
defolma | * Defolmak işi. |
defolmak | * (hakaret sözü olarak) Savuşmak, çekilip gitmek. |
defolu | * Defosu olan, bozuk, özürlü, kusurlu (kumaş, giysi vb.). |
deformasyon | * Biçimi bozulma, biçimsizleşme. |
deforme | * Biçimi, kalı bı bozulmuş. |
deforme olmak | * biçimi, kalı bı bozulmak. |
defosuz | * Defosu olmayan, sağlam. |
defroster | * Buzçözer. |
defter | * Genellikle hafif bir kapak içerisinde, bir araya tutturulmuşkâğıt yaprakları. |
defter açmak | * para yardımıveya gönüllü toplamaya girişmek. |
defter emini | * Tapu işlerine bakan yüksek görevli. |
defter tutmak | * işlem veya hesapları düzenli olarak bir deftere geçirmek. |
defterci | * Defter yapan veya satan kimse. |
deftercilik | * Defter yapmak veya satmak işi. |
defterdar | * Bir ilin maliye işlerini yöneten yüksek görevli. * Osmanlılarda maliye işlerinin en yüksek yetkilisi veya illerde maliye işleriyle uğraşan görevli. |
defterdarlık | * Defterdarın makamı, görevi veya görevin yürütüldüğü yapı. |
defterden silmek | * adınıanmaz olmak, dost saymaz olmak. |
defterhane | * Osmanlıülkelerindeki bütün toprak kayıtlarını içine alan ana defterlerin bulunduğu ve bunlara özgü işlerin görüldüğü daire. |
defteri dürülmek | * ölmek, öldürülmek. * görevine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak. |
defteri kapamak | * söz konusu işi artık yapmaz olmak; bir şeyle ilgiyi kesmek. |
defterihakanî | * Osmanlıİmparatorluğunda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü. |
defterikebir | * Ana defter. |
defterinde olmamak | * sahip bulunmamak, tabiatında bulunmak. |
defterini dürmek | * öldürmek. |
degajman | * Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuruşuyla uzağa atması. |
değdiriş | * Değdirmek işi veya biçimi. |
değdirme | * Değdirmek işi. |
Kategoriler