Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 21

deke düşmek * hileye, oyuna gelmek.
deklânşör * Bir devre kesicinin işleyişini etkileyerek açılmasınıönleyen düzen.
* Fotoğraf makinesinin resim çekilirken basılan düğmesi.
deklârasyon * Bildirme, duyurma, ilân etme.
* Bir konunun kamuoyuna duyurulması için yapılan açıklama, bildiri.
* Mal bildirimi.
deklâre * Bildirilmiş, ilân edilmiş.
deklâre etmek * bildirmek.
* gümrüklerde vergi konusu olacak eşya vb.yi resmî makama bildirmek.
dekolte * Kollarının, göğüs ve sırtının bir bölümü açık kadın giysisi.
* Açık.
dekolte konuşmak * açık saçık konuşmak.
dekont * Ödenmişveya ödenecek olan hesapların dökümü.
* Kapatılan bir hesaptan yapılacak indirme.
* Bütün indirmeler yapıldıktan sonra borçlu tarafından ödenecek, alacaklıtarafından alınacak olan miktar.
dekor * Tiyatro, sinema ve televizyonda sahneye konulan eserin yazıldığıyerin, çağının özelliklerini belirleyen
çeşitli ögelerin (perde, aksesuar vb.nin) bütünü.
* Bir yere süsleme amacıyla verilen düzen.
* Görünüş, manzara.
dekorasyon * Dekor yapma işi.
* Bir yeri süsleme.
dekoratif * Dekor olarak kullanılan, süslemeye yarayan, süsleyici, tezyinî.
* Göstermelik.
dekoratör * Tiyatro, opera vb. dekorlarınıtasarlayan sanatçı.
* İç mimar.
dekoratörlük * Dekoratör olma durumu.
* Dekoratörün işi ve mesleği.
dekorcu * Mesleği dekor yapmak olan sanatçı.
dekorculuk * Dekorcu olma durumu.
* Dekorcunun işi ve mesleği.
dekore * Süsleme amacıyla düzenlenmiş.
dekore etmek * (bir yere) süsleme amacıyla düzen vermek.
dekovil * Ray aralığı60 cm eninde veya daha az olan, arabaları buhar, hayvan veya insan gücüyle yürütülen, küçük
demiryolu.
dekstrin * Nişastanın bölünmesinden elde edilen zamklı bir madde (C6 H10 O5).
dekstroz * Nişasta şekeri.
delâlet * Kılavuzluk, aracılık.
* İz, işaret.
delâlet etmek * yol göstermek.
* göstermek, anlatmak, demeye gelmek.
* belirtmek.
deldirme * Deldirmek işi.
deldirmek * Delmek işini yaptırmak.
* Geçersiz hâle getirmek.
delecek * Zımba.
delegasyon * Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul.
delege * Kendisine yetki verilerek bir yere veya birinin katına gönderilen kimse, elçi, murahhas.
delegelik * Delegenin görevi, murahhaslık.
delep delep * Parlayarak, parıl parıl.
delepmek * Parlamak.
delgeç * Mukavva, kâğıt, kayış, maden gibi şeylerde delik açmaya yarayan araç, delecek, zımba.
delgi * Maden, tahta, taşvb. üzerinde delik açmaya yarayan aygıt, matkap.
delgiç * Ucu sivri demirli, ağaçtan tutacak yeri olan ve tütün dikmeye yarayan araç.
deli * Aklınıyitirmişolan, aklî dengesi bozulmuşolan, mecnun.
* Davranışlarıaşırıve taşkın olan (kimse), çılgın.
* Aşırıderecede düşkün.
* Coşkun, azgın.
deli alacası * Birbirini tutmayan parlak renklerden oluşan.
deli bal * Arıların zehirli çiçeklerden topladıkları bal.
deli balta * Acımasız, gaddar, zalim kimse.
deli bayrağıaçmak * şık olmak.
deli bozuk * Günü gününe, sözü sözüne uymayan.
deli bozukluk * Deli bozuk olma durumu.
deli çıkmak * çıldırmak.
* çok sinirlenmek.
deli dana hastalığı * İngiltere’de büyük başhayvanlarda görülen eden bulaşıcıve öldürücü bir hastalık.
deli dana(lar) gibi dönmek * ne yapacağını bilemeyerek, şaşkınca davranmak.
deli deli * Delice.
deli divane * Çılgın, aşırıdeli.
deli divane (âşık) olmak * aşırıderecede sevmek.
deli divane olmak * mutlu olmak, bir kimseyi, bir şeyi aşırıderecede sevmek.
deli dolu * İlerisini gerisini düşünmeden davranan, rastgele konuşan, patavatsız.
deli etmek * çılgına çevirmek.
deli fişek * Delişmen ve atak.

Bir yanıt yazın