delişmen | * Şımarık ve delice tavırlı, zıpır. * Güçlü, hareketli, sağlam yapılı. |
delişmence | * Delişmene yakışır (biçimde) delişmen gibi. |
delişmenlik | * Delişmen olma durumu, delişmence davranış, zıpırlık. |
delişmenlik etmek | * delişmence davranmak. |
deliye dönmek | * çok sevinmek. * çok üzülmek. |
deliye her gün bayram | * her fırsattan yararlanarak bayrammışgibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara alay yollu söylenir. |
delk | * Ovma, ovuşturma. * Sürtünme. |
delme | * Delmek işi. * Yelek. * Delinerek yapılmış. |
delmek | * Delik açmak, delik duruma getirmek. * İncitmek, kırmak. |
delta | * Yunan alfabesinin dördücü harfi (D). * Bir ırmağın çatallanarak döküldüğu yer, çatal ağız. |
delta kası | * Omuz başında bulunan üçgen biçimindeki kas. |
dem | * Soluk, nefes. * Zaman, çağ. * İçki. * Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından istenilen durumu. * Koku. * Pişirilen yemeklerin yenecek kıvama gelmesi. |
dem | * Kan. |
-dem / -tem | * İsimden isim türeten ek. |
dem çekmek | * (kuşlar) uzun ve güzel ezgiler çıkarmak. * içki içmek. |
dem dökmek | * (kadınlar) ay başında kan yitirmek. |
dem tutmak | * bir çalgıya başka bir çalgıveya sesle eşlik etmek. |
dem vurmak | * bir şeyden söz etmek, konu açmak. |
demagog | * Demagoji yapan kimse, halk avcısı, halk dalkavuğu. |
demagogluk | * Demagog olma durumu. |
demagoji | * Bir kimsenin veya grubun duygularınıkamçılayarak, gerçek dışısözler söyleyerek onlarıkazanmaya çalışma, halk avcılığı. |
demagoji yapmak | * bir kimsenin veya grubun duygularınıkamçılayarak, gerçek dışısözler söyleyerek onlarıkazanmaya çalışmak. |
demagojik | * Demagojiye dayanan, demagoji ile ilgili. |
deme | * Demek işi. * Anlam. * (halk edebiyatında) Şiir. * Daha çok Alevî şairlerin tarikatlarıyla ilgili konuları işleyen şiirlerine, kendilerince verilen ad. * Atasözü; ağıt. |
deme (veya değme) gitsin | * anlatılması güç, anlatılamaz. |
deme! | * (de’me) “gerçek mi”, “yok canım” gibi şaşma anlatır. |
demeç | * Yetkili bir kimsenin bir konuda yayın organlarına yaptığı açıklama, beyanat. |
demeç vermek | * (yetkili bir kimse) bir konuda yayın organlarına açıklama yapmak, beyanat vermek. |
demediğini bırakmamak (veya komamak) | * birisi için kırıcı, ağır, ileri geri konuşmak. |
demek | * Söylemek, söz söylemek. * Ad vermek. * (bir dilde) Karşılığı olmak. * Anlamına gelmek. * (herhangi bir) Ses çıkarmak. * Herhangi bir yargıya varmak. * Demek kelimesi düşünmek, oranlamak, ummak, istemek veya erişmek gibi anlamlara da gelebilir. * (hareketin olumsuz biçimi, zıt anlamıkelimelerle kullanıldığında) Şartlar ne olursa olsun bir işi yapmak. * O hâlde, şu hâlde. * Bir işe kalkışmak, yeltenmek. |
demek istemek | * bir düşünceyi söylemek istemek; bir şeyi anlatmak istemek. |
demek ki (demek oluyor ki) | * şu hâlde, öyle ise. |
demek olmak | * anlamına gelmek. |
demem o deme değil | * benim söylemek istediğim o değil. |
demem o deme değil | * Bkz. deme. |
demet | * Bağlanarak oluşturulmuşdeste, bağlam. * Bitki veya çiçek bağlamı. * Üstün yapılı bitkilerde öz suların akmasına yarayan, bitkiye desteklik eden damarlıveya lifli kordon. * Uzunlamasına birbirine bitişik olarak bir arada bulunan sinir ve kas telleri topluluğu. * Bir atomun parçalanmasından doğan elektriklenmiştaneciklerin yörüngelerinden oluşan ışık topluluğu. |
demet demet | * Birçok demetler durumunda bağlanmışolarak, deste deste, demetleme. |
demetçi | * Demet yapan kimse. * Harman makinesini ekin demetleriyle dolduran kimse. |
demetçik | * Demet parçası, küçük demet. |
demetleme | * Demetlemek işi. |
demetlemek | * Demet yapmak, demet durumunda ayırıp bağlamak. |
demetlenme | * Demetlenmek işi. |
demetlenmek | * Demet yapılmak. |
demetletiş | * Demet yaptırmak işi veya biçimi. |
demetletme | * Demet yaptırmak işi. |
demetletmek | * Demet yaptırmak. |
demetleyiş | * Demet yapmak işi veya biçimi. |
demetli | * Demet biçiminde olan. |
demevî | * Kanlı, kanıçok (insan). * Kanla ilgili. * Öfkeli, sinirli. |
demeye getirmek | * doğrudan doğruya söylemeyip dolayısıyla anlatmak. |
Kategoriler