denetilme | * Denetmek işine konu olma. |
denetilmek | * Denetmek işine konu olmak. |
denetim | * Denetlemek işi, murakabe, kontrol. |
denetim kurulu | * Bkz. denetleme kurulu. |
denetimci | * Denetim işini yapan kimse. |
denetimli | * Denetlenmişolan. |
denetimsiz | * Denetlenmişolmayan. |
denetleme | * Denetlemek işi, murakabe, kontrol. |
denetleme kurulu | * Devlet kuruluşlarında denetim işini yapmakla görevli üyelerin oluşturduğu kurul, teftişkurulu. * Bir kuruluşun yasalara ve kendi amacına uygun olarak çalışıp çalışmadığınıdenetleyen kurul. |
denetleme raporu | * Denetçi tarafından hazırlanan ve bir işin doğru, usullere ve yönetime uygun olarak yapılıp yapılmadığını belirten yazı. |
denetleme yapmak | * kontrol etmek. |
denetlemek | * Bir işin doğru ve yönetime uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemek, murakabe etmek, teftişetmek, kontrol etmek. |
denetlenme | * Denetlenmek işi. |
denetlenmek | * Denetlemek işine konu olmak. |
denetleyici | * Denetleyen (kimse). * Denetleyen alet. |
deney | * Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayıdoğrulamak, bir var sayımıkanıtlamak amacıyla yapılan işlem, tecrübe. * Deneyim, tecrübe. |
deney kabı | * İçinde kimya deneyleri yapmaya yarayan özel kap. |
deney tüpü | * Çoğunlukla kimyasal deneylerde kullanılan bir ucu kapalıcam boru. |
deneyci | * Deneycilik yanlısı olan (kimse), ampirist. |
deneycilik | * Bilginin gözlem, deneme veya duyular ile elde edilebileceğini ileri süren geleneksel öğreti, görgücülük, ampirizm, usçuluk karşıtı. * Organizma ile durum veya çevre arasında bir etkileşim olarak yaşantıya önem veren, bilgiyi, simgelerle iletişimi yapılan denetimli ve yeniden düzenlenmişyaşantı biçiminde düşünen çağdaş bir felsefe anlayışı, görgücülük, ampirizm. |
deneyim | * Tecrübe. |
deneyim kazanmak | * deneyimli duruma gelmek. |
deneyimci | * Deneyimi ön plâna çıkaran kimse. |
deneyimcilik | * Deneyimcinin işi. |
deneyimli | * Deneyim kazanmışolan, tecrübeli. |
deneyimsiz | * Deneyimi olmayan, tecrübesiz. |
deneyimsizlik | * Deneyimsiz olma durumu, tecrübesizlik. |
deneyiş | * Denemek işi veya biçimi. |
deneyleme | * Deneylemek işi. |
deneylemek | * Deney yapmak. |
deneyli | * Deneye başvurularak yapılan. |
deneysel | * Deneye dayanan, deney yoluyla olan, deneyle ilgili, tecrübî. |
deneyselcilik | * Gerçek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceğini; bilgilerimizin varsayıma dayanan bir nitelik taşıdığını, gerçeğin insan yaşantısının bir ürünü olarak düşünülmesi gerektiğini; değerler ile ahlâklılığın mutlak değil, toplumsal olduğunu ileri süren öğreti, eksperimantalizm. |
deneysellik | * Deneyle ilgili olma durumu. |
deneysiz | * Deneye başvurulmadan yapılan. |
deneyüstü | * Deneyle kazanılması imkânsız, akılla ilgili olan (bilgi). |
deneyüstücülük | * İnsan bilgisinin niteliğini ve ilkelerini akıl yoluyla çözmek amacıyla deney alanının ötesine gitmeye çalışan anlayış, mütealiye, transandantalizm. * Ahlâkta belli bir gizemciliği savunan, Tanrı, doğa ve insanıkaynaştırmaya çalışan Amerikan felsefe okulu, mütealiye, transandantalizm. |
denge | * Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene. * Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hâli. * Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar. * Bkz. toplumsal denge. * Siyasî güçlerin, yetkilerin birbirini sınırlayacak biçimde dağıtılması. * Ekonomik hayatın uyumlu düzeni. * Vücudun en küçük dayanak yüzey veya yüzeylerinde düşmeden durması. |
denge kalası | * Aletli jimnastik dalında kullanılan ve 1.20 m yükseklikte, piramit biçiminde, iki ayak üzerinde duran 5 m uzunluğunda, 10 cm yürüme yüzeyi olan düzgün kalastan yapılmışdenge aracı. |
denge taşı | * Omurgalıların özellikle de memelilerin iç kulak keseciğinde bulunan kalsiyum tuzu. |
dengeci | * Denge unsurunu ön plânda tutan. |
dengecilik | * Dengeci olma durumu. |
dengeleme | * Dengelemek işi. |
dengelemek | * Dengeli duruma getirmek. * Bir cismi güç katarak veya eksilterek denge durumuna getirmek. |
dengelenme | * Dengelenmek işi. |
dengelenmek | * Dengesi sağlanmak. |
dengeleyici | * Denge sağlayan, dengeleme özelliği olan. * Otomobillerde eğikliği veya yaylanma genliğini azaltmak için şasi ve tekerleklere yerleştirilen düzen, stabilizatör. * Bir evredeki işlemin daha dengeli bir duruma gelmesini sağlayan alet. |
dengeli | * Dengesi olan, muvazeneli. * Tutum ve davranışlarında uyum olan (kimse), istikrarlı. * Kurallara uygun, sıkıntıyaratmayan. |
dengeli beslenme | * Sağlık için gerekli olan besinleri belirli ölçülerde ve düzenli bir biçimde alma. |
dengeli kılmak | * huzura, düzene kavuşturmak. |
Kategoriler