Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 26

denetilme * Denetmek işine konu olma.
denetilmek * Denetmek işine konu olmak.
denetim * Denetlemek işi, murakabe, kontrol.
denetim kurulu * Bkz. denetleme kurulu.
denetimci * Denetim işini yapan kimse.
denetimli * Denetlenmişolan.
denetimsiz * Denetlenmişolmayan.
denetleme * Denetlemek işi, murakabe, kontrol.
denetleme kurulu * Devlet kuruluşlarında denetim işini yapmakla görevli üyelerin oluşturduğu kurul, teftişkurulu.
* Bir kuruluşun yasalara ve kendi amacına uygun olarak çalışıp çalışmadığınıdenetleyen kurul.
denetleme raporu * Denetçi tarafından hazırlanan ve bir işin doğru, usullere ve yönetime uygun olarak yapılıp yapılmadığını
belirten yazı.
denetleme yapmak * kontrol etmek.
denetlemek * Bir işin doğru ve yönetime uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemek, murakabe etmek, teftişetmek,
kontrol etmek.
denetlenme * Denetlenmek işi.
denetlenmek * Denetlemek işine konu olmak.
denetleyici * Denetleyen (kimse).
* Denetleyen alet.
deney * Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayıdoğrulamak, bir var sayımıkanıtlamak amacıyla yapılan işlem,
tecrübe.
* Deneyim, tecrübe.
deney kabı * İçinde kimya deneyleri yapmaya yarayan özel kap.
deney tüpü * Çoğunlukla kimyasal deneylerde kullanılan bir ucu kapalıcam boru.
deneyci * Deneycilik yanlısı olan (kimse), ampirist.
deneycilik * Bilginin gözlem, deneme veya duyular ile elde edilebileceğini ileri süren geleneksel öğreti, görgücülük,
ampirizm, usçuluk karşıtı.
* Organizma ile durum veya çevre arasında bir etkileşim olarak yaşantıya önem veren, bilgiyi, simgelerle
iletişimi yapılan denetimli ve yeniden düzenlenmişyaşantı biçiminde düşünen çağdaş bir felsefe anlayışı, görgücülük,
ampirizm.
deneyim * Tecrübe.
deneyim kazanmak * deneyimli duruma gelmek.
deneyimci * Deneyimi ön plâna çıkaran kimse.
deneyimcilik * Deneyimcinin işi.
deneyimli * Deneyim kazanmışolan, tecrübeli.
deneyimsiz * Deneyimi olmayan, tecrübesiz.
deneyimsizlik * Deneyimsiz olma durumu, tecrübesizlik.
deneyiş * Denemek işi veya biçimi.
deneyleme * Deneylemek işi.
deneylemek * Deney yapmak.
deneyli * Deneye başvurularak yapılan.
deneysel * Deneye dayanan, deney yoluyla olan, deneyle ilgili, tecrübî.
deneyselcilik * Gerçek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceğini; bilgilerimizin varsayıma dayanan bir nitelik
taşıdığını, gerçeğin insan yaşantısının bir ürünü olarak düşünülmesi gerektiğini; değerler ile ahlâklılığın mutlak değil,
toplumsal olduğunu ileri süren öğreti, eksperimantalizm.
deneysellik * Deneyle ilgili olma durumu.
deneysiz * Deneye başvurulmadan yapılan.
deneyüstü * Deneyle kazanılması imkânsız, akılla ilgili olan (bilgi).
deneyüstücülük * İnsan bilgisinin niteliğini ve ilkelerini akıl yoluyla çözmek amacıyla deney alanının ötesine gitmeye çalışan
anlayış, mütealiye, transandantalizm.
* Ahlâkta belli bir gizemciliği savunan, Tanrı, doğa ve insanıkaynaştırmaya çalışan Amerikan felsefe okulu,
mütealiye, transandantalizm.
denge * Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene.
* Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hâli.
* Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.
* Bkz. toplumsal denge.
* Siyasî güçlerin, yetkilerin birbirini sınırlayacak biçimde dağıtılması.
* Ekonomik hayatın uyumlu düzeni.
* Vücudun en küçük dayanak yüzey veya yüzeylerinde düşmeden durması.
denge kalası * Aletli jimnastik dalında kullanılan ve 1.20 m yükseklikte, piramit biçiminde, iki ayak üzerinde duran 5 m
uzunluğunda, 10 cm yürüme yüzeyi olan düzgün kalastan yapılmışdenge aracı.
denge taşı * Omurgalıların özellikle de memelilerin iç kulak keseciğinde bulunan kalsiyum tuzu.
dengeci * Denge unsurunu ön plânda tutan.
dengecilik * Dengeci olma durumu.
dengeleme * Dengelemek işi.
dengelemek * Dengeli duruma getirmek.
* Bir cismi güç katarak veya eksilterek denge durumuna getirmek.
dengelenme * Dengelenmek işi.
dengelenmek * Dengesi sağlanmak.
dengeleyici * Denge sağlayan, dengeleme özelliği olan.
* Otomobillerde eğikliği veya yaylanma genliğini azaltmak için şasi ve tekerleklere yerleştirilen düzen,
stabilizatör.
* Bir evredeki işlemin daha dengeli bir duruma gelmesini sağlayan alet.
dengeli * Dengesi olan, muvazeneli.
* Tutum ve davranışlarında uyum olan (kimse), istikrarlı.
* Kurallara uygun, sıkıntıyaratmayan.
dengeli beslenme * Sağlık için gerekli olan besinleri belirli ölçülerde ve düzenli bir biçimde alma.
dengeli kılmak * huzura, düzene kavuşturmak.

Bir yanıt yazın