derdi günü | * çok ilgilenilen, çok düşünülen, uğraşılan (şey). |
derdi veren devasınıda verir | * her sıkıntının, üzüntünün bir çaresi vardır. |
derdine deva bulunmak | * sıkıntıyıhalletmek, atlatmak, çaresizliği yenmek. |
derdine düşmek | * yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarınıaramak. |
derdine yanmak | * kendi durumuna üzülmek. |
derdini çekmek | * üzüntüsüne katlanmak. |
derdini deşmek (veya depreştirmek) | * derdini hatırlatıp yeniden üzülmesine yol açmak. |
derdini dökmek | * derdini, sıkıntılarınıayrıntılı olarak anlatmak. |
derdini Marko Paşaya anlat | * yakınmanıdinleyecek kimse yok. |
derdini söylemeyen derman bulamaz | * insan sıkıntısını başkasına açıklayarak giderebilir. |
dere | * Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu ve bunların yatağı. * İki dağarasındaki uzun çukur. * Damlarda yağmur sularınıtoplayarak oluğa veren çinko veya kiremit yol. |
dere gibi akmak | * vücudun bir yerinden çok kan akmak veya bir savaşta çok kişi yaralanarak ölmek. |
dere tepe | * İnişli çıkışlı(yer). |
dere tepe düz gitmek | * “engelleri aşarak gitmek” anlamında bir tekerleme. |
derebeyi | * Topraklarınıderebeylik düzenine göre yöneten kimse. * Zorba. |
derebeylik | * Derebeyi olma durumu. * Özellikle BatıAvrupa’da toprağıve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kimsenin malısayan Orta Çağsiyasî düzeni, feodalite. * Derebeyi yönetimindeki bölge. |
derece | * Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe. * Ölçü aletlerinin ölçeğinde belirtilmiş bulunan başlıca bölümlerden her biri. * Bir çözeltinin yoğunluğunu ölçmede kullanılan birim. * Bir çemberin 360’ta birine eşit olan açı birimi. * Sıcaklıkölçer, termometre. * Denli, kadar. * Sporda başarı gösterme. |
derece almak | * başarı göstererek ödül kazanmak. |
derece derece | * Azar azar, yavaşyavaş, tedricen. * Farklıfarklı, değişik. |
dereceleme | * Derecelemek işi. |
derecelemek | * Derecelere ayırmak. |
derecelendirilme | * Derecelendirilmek işi. |
derecelendirilmek | * Derecelendirmek işi yapılmak. |
derecelendirme | * Derecelendirmek işi. |
derecelendirmek | * Derecelemek işi yapılmak. |
dereceli | * Derecesi olan. * Derecelere ayrılmış, kademeli. |
derecesiz | * Derecesi olmayan. * Çok fazla. |
derecik | * Küçük dere. |
dereden tepeden konuşmak | * gelişigüzel konuşmak, rastgele konular üzerinde konuşmak. |
dereke | * Aşağıderece. |
dereotu | * Maydanozgillerden, ince yapraklı, bazıyemeklere konulan güzel kokulu bir bitki (Anethum). |
dereyi görmeden paçalarısıvamak | * gerektiğinden çok önce veya henüz ortada hiçbir şey yokken hazırlanmaya kalkışmak. |
dergâh | * Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve törenler yaptıklarıyer, tekke. |
dergi | * Siyaset, edebiyat, teknik gibi konuları inceleyen ve belirli aralıklarla çıkan süreli yayın, mecmua. |
dergicilik | * Dergi yayımlama işi. |
derhal | * Hemen çabucak. |
deri | * İnsan ve hayvan vücudunu kaplayan tüy, kıl veya pulla kaplıörtü. * İşlenerek kullanılır duruma getirilmişhayvan derisi. * Bu deriden yapılmış. * Soyulmadan yenen yemişlerin ince kabuğu veya soyulan yemişlerde kabuk altındaki zar. |
deri | * Toplantı, düğün. * Pazar veya panayır kurulan gün, dernek. |
deri altı | * Derinin altında bulunan. |
derici | * Dericilik yapan kimse. |
dericilik | * Belirli bir amaçla kullanmak için hayvan derisini işleme. * Deri alıp satma işi. |
derili | * Derisi olan, deri ile kaplanmışolan. |
derilme | * Derilmek işi. |
derilmek | * Dermek işine konu olmak. |
derim evi | * Kafes biçiminde tahtadan yapılmışportatif ev. * Keçeden yapılmışçadır. |
derin | * Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan. * Yüzeyden içeri inen. * Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan. * Yoğun. * Uzun süren. * Ayrıntıya önem verilerek hazırlanan. * Çok içten gelen. * Dip. |
derin derin | * Derin olarak. |
derin derin düşünmek | * üzüntülü düşünceye dalmak. * çok fazla düşünmek. |
derin dondurucu | * Buzdolabında besinleri bozulmadan uzun süre saklayacak bölüm. |
derin soğutma | * Derin soğutucu üretimi tekniği. |
Kategoriler