dermatit | * Deride görülen her çeşit iltihaplıhastalık. |
dermatolog | * Deri hastalıklarıuzmanı, cildiyeci. |
dermatoloji | * Deri hastalıkları ile ilgili hekimlik dalı, cildiye. |
derme | * Dermek işi. * Aynıtürden bir araya getirilmişşeylerin hepsi, koleksiyon. |
derme çatma | * Gelişigüzel toplanmış, aralarında uygunluk bulunmayan. * Değersiz gereçlerle özensiz olarak yapılmış. * Önemsiz, değersiz. |
dermek | * Derlemek, toplamak, devşirmek. |
dermeyan | * Ortada, ortaya konmuş. |
dermeyan etmek | * bir düşünce ileri sürmek, ortaya koymak. |
dermit | * Bkz. dermatit. |
dernek | * Toplantı, düğün. * Pazar veya panayır kurulan gün, deri. * Belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk, cemiyet. |
dernek kurmak | * dernek oluşturmak. |
dernekçi | * Dernek üyesi olan. * Bir derneğe çok bağlı olan. |
dernekçilik | * Bir dernekten yana olma, bir derneğe çok bağlı olma. |
dernekleşme | * Dernekleşmek işi. |
dernekleşmek | * Dernek kurmak. |
derneşik | * Derli toplu, düzenli. |
derpiş | * Öngörme, göz önünde tutma, aklından geçirme. |
derpişetmek | * öngörmek, göz önünde tutmak, aklından geçirmek. |
derrace | * Bisiklet. |
ders | * Bir konuda öğretmenin öğrenciye sınıfta, belirli bir sürede verdiği bilgi. * Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre. * Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi. * Bir olayın bellekte bıraktığıöğretici iz, öğüt, ibret. |
ders almak | * (bir konu üzerinde bir öğrenci) yetkili bir kimseden bilgi edinmek. * bir olaydan tecrübe kazanmak, ibret almak. |
ders çalışmak | * ders yapmak. |
ders dışı | * Ders süresinin dışında. |
ders görmek | * Bkz. ders almak. |
ders içi | * Ders süresinde. |
ders olmak | * (bir olay), tecrübe kazandırmak, öğretici örnek olmak, ibret olmak. |
ders vermek | * öğretmek, yetiştirmek. * azarlamak, sert davranmak, sert bir karşılıkla yola getirmek. |
ders yapmak | * Bkz. öğretim yapmak. |
dershane | * Öğrencilerin, bir öğretmenin gözetimi altında, anlatma, araştırma, küme çalışması gibi yollarla ve türlü eğitim araç ve gereçlerinden de yararlanarak ders yaptıklarıyer, derslik, sınıf. * Okul dışında para ile ders veren kuruluş. |
dershaneci | * Dershane işleten kimse. |
dershanecilik | * Dershane işletmeciliği. |
dersiam | * Osmanlılar döneminde müderrislerin camilerde verdikleri ders. * Osmanlılarda camilerde ders veren müderrislerin unvanı. |
dersiz topsuz | * Düzensiz, karmakarışık. |
derslik | * Sınıf, dershane. |
dert | * Üzüntü. * Hastalık; ağrı. * Sorun, kaygı. * Ur. |
dert anlatmak | * derdini dökmek. |
dert babası | * Herkesin derdini, rahatlıkla, çekinmeden veya bir çözüm yolu bulabilir ümidiyle açıklayıp anlattığıkimse. |
dert değil | * önemsemeye, üzülmeye değmez!. |
dert dökmek | * sıkıntılarını bir bir anlatmak, dile getirmek. |
dert edinmek (veya etmek) | * bir sorunu veya durumu üzüntü konusu yapmak. |
dert eğirmek | * içinden çıkılması güç bir sorunla uğraşmak zorunda kalmak. |
dert küpü | * Sorunları, sıkıntılarıçok olan kimse. |
dert olmak (veya kesilmek) | * (bir kimse veya olay için) sıkıntıvermek. |
dert ortağı | * Aynıderdin sıkıntısı içinde bulunanlardan her biri. * Bir kimsenin derdini anlattığı, derdini paylaştığıdostu. |
dert sahibi | * Üzüntüsü, sorunu olan. * Hastalıklı. |
dert yanmak | * derdini sızlanarak anlatmak. |
dertlenme | * Dertlenmek durumu. |
dertlenmek | * Üzüntüye kapılmak, dertli duruma gelmek, kaygılanmak. |
dertleşme | * Dertleşmek durumu. |
dertleşmek | * Karşılıklıdertlerini anlatmak. |
Kategoriler