deşifre etmek | * bir şifreyi veya güç bir yazıyıçözmek, okuyup anlamak. |
deşifre olmak | * (gizli durum) açığa çıkmak. |
deşik | * Deşilmişolan. * Deşilmişyer. |
deşilme | * Deşilmek işi. |
deşilmek | * Deşmek işi yapılmak. |
deşme | * Deşmek işi. |
deşmek | * Oymak, delmek, yazmak, yara açmak, içini açmak, karıştırmak, kazmak. * Bir sorunun üzerinde yeniden durmak, hatırlatmak, kurcalamak. |
detant | * Yumuşama, gerginlik azalma. |
detay | * Ayrıntı. |
detaylandırma | * Detaylandırmak işi. |
detaylandırmak | * Detay duruma getirmek. |
detektif | * Gizli polis, polis hafiyesi. * Özelsoruşturmayla görevlendirilmişkimse. |
detektiflik | * Detektif olma durumu. |
detektör | * Gazları, mayınları, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalarıvb.ni bulmaya yarayan cihaz, bulucu. |
deterjan | * Petrol türevlerinden elde edilen, temizleme, arıtma özelliği bulunan, toz, sıvıveya krem durumunda olabilen kimyasal madde, arıtıcı. |
deterjancı | * Deterjan üreticisi. |
deterjancılık | * Deterjancının işi veya mesleği. |
determinant | * Birkaç bilinmeyenli birinci dereceden eşitlik sistemlerini çözmede kullanılan yardımcıcebirsel anlatım. |
determinasyon | * Belirlenme işi. |
determinist | * Belirlenimcilik felsefesine bağlı olan kimse, belirlenimci. |
determinizm | * Belirlenimcilik. |
detone | * Yanlış, kusurlu. |
detone olmak | * yanlışçalmak veya söylemek. |
dev | * Korkunç, çok iri ve olağanüstü güçlü masal yaratığı. * Olağanüstü irilikte olan. * Çok büyük, çok önemli. |
dev adımlarıyla ilerlemek | * çok çabuk ilerlemek, üst üste başarılar göstermek. |
dev anası | * Masallarda geçen dişi dev. * İri yarıkadın. |
dev aynası | * Nesneleri olduğundan çok büyük gösteren ayna. |
dev aynasında görmek | * (gerçekten öyle olmadığıhâlde) kendini çok büyük ve önemli saymak. |
dev gibi | * iri ve korkunç. |
dev köpek balığı giller | * Omurgalıhayvanlardan balıklar sınıfının köpek balıklarıtakımının bir alt familyası. |
deva | * İlâç, çare. |
devaimisk | * Güzel kokulu bir tür helva. |
devalüasyon | * Değer düşürümü. |
devam | * Sürme, sürüp gitme, kesilmeme, bitmeme. * Bir yere belli bir amaçla, gereken zamanlarda gitme. * Ek, parça. * Kesme, sürdür, devam et!. |
devam etmek (veya ettirmek) | * başlanmış bir işi sürdürmek. * sürekli gitmek. |
devamlı | * Sürekli, bitmeyen, kesintiye uğramayan. * İşine düzgün giden. |
devamlı otlatma | * Bir meranın otlatma mevsimi içerisinde aralıksız bir şekilde, mera bitkilerine dinlenme imkânıverilmeden hayvanların otlatılması. |
devamlılık | * Devamlı olma durumu, süreklilik. |
devamsız | * Devam etmeyen, süreksiz. * İşine düzgün devam etmeyen. |
devamsızlık | * Devam etmeme durumu, süreksizlik. |
devasa | * Dev gibi, çok büyük. |
devasız | * İyileştirilemeyen, ilâcı bulunamayan. * Çaresiz. |
devce | * Dev gibi, deve benzer. |
deve | * Gevişgetiren memelilerden, boynu uzun, sırtında bir veya iki hörgücü olan, yük taşımakta kullanılan hayvan (Camelus). |
deve bir akçeye, deve bin akçeye | * imkân olmadığızaman bir şey ucuz da olsa alınamadığıhâlde imkân olunca pahalıda olsa alınır. |
deve dikeni | * Birleşikgillerden, yol ve tarla kenarlarında yetişen, 30-100 cm yükseklikte 1-2 yıllık ve otsu bir bitki (Silyum marianum). |
deve dişi | * (nar, buğday vb. için) İri taneli. |
deve dişi gibi | * sıradan olmayan iri görünümde olan . * sıradan olmayan, tanınmış, güçlü. |
deve döşlü | * Karnı içeriye çekik (at). |
deve elması | * Çakırdiken. |
Kategoriler