Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 37

deve gibi * uzun boylu ve hantal.
deve kini * Geçmeyen büyük kin, bitmek tükenmek bilmeyen kin.
deve kolu * Çöl nitelikli bölgelerde taşıma işlerinde kullanılmak için develerden kurulmuşaskerî ulaştırma birliklerine
verilen ad.
deve kuşu * Afrika ve Arabistan bozkırlarında yaşayan, kısa kanatlarıuçmaya elverişli olmayan fakat uzun bacaklarıyla
çok hızlıkoşabilen tehlikeyi sezdiği an kafasınıkuma sokarak saklandığınıve gerçeklerden uzak olduğunu sanan iri bir
kuş(Struthio camelus).
deve kuşu gibi (yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve) * uygun şartlarda terslik çıkaranlar için kullanılır.
deve kuşu gibi başınıkuma sokmak (veya gömmek) * bir tehlike, bir olay karşısında yararlı olmayacağıapaçık ortada olan kaçamak bir yola sapmak.
* kendini aldatarak başkalarınıaldattığınısanmak.
deve kuşuluk * Deve kuşu gibi olmak veya davranmak işi.
deve kuşuluk etmek * deve kuşu gibi başınıkuma sokup gerçeklerden uzak duracağınısanmak.
deve nalbanda bakar gibi * hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi.
deve olmak * (para veya yiyecek) kaybolmak.
deve tımarı * Özensiz, üstünkörü yapılan.
deve tüyü * Deve tüyünden yapılmış.
deve yapmak * (başkasının malını) kendine mal etmek.
deve yükü * Bir devenin taşıyabileceği yük miktarı.
* Aşırıölçüde, çok fazla.
deve yürekli * çok korkak.
deveboynu * S veya U biçiminde boru.
deveci * Deve sahibi, deve kiralayan kimse.
* Deve kervanını güden kimse.
* Çok sert ve kaba oynayan kimse.
deveci ile görüşen kapısınıyüksek açmalı * yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar.
devecilik * Deve yetiştirme veya deve ile yük taşıma işi.
devede kulak * bir bütüne göre ufak bir parça.
deveden büyük fil var * herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkilisinin bulunabileceğini anlatmak için
kullanılır.
develik * Özellikle Güneydoğu Anadolu’da develerin korunduğu veya bağlandığı, evlerin alt katında bir bölüm.
developman * Işığa karşıhassas fotoğrafik malzeme poz verildikten sonra kullanılan kimyevî banyo maddesi.
devenin başı(papucu veya nalı) * Bkz. yok devenin başı.
deveran * Dolaşım, dönme.
deveranıdem * Kan dolaşımı.
devetabanı * Birleşikgillerden, genişyapraklı bir süs bitkisi (Phlodentron).
devetüyü * Devetüyü renginde olan, açık kahverengi.
deveye hendek atlatmak * yapılmasıçok zor, hemen hemen imkânsız olan işler için kullanılır.
deveyi düze çıkarmak * güçlükleri giderip işleri yoluna koymak.
deveyi havuduyla yutmak * herkesin gözü önünde büyük hırsızlık yapmak.
deveyi yardan uçuran bir tutam ottur * küçük bir çıkar peşinde koşmak, bazen kişinin büyük zararlara uğramasına yol açabilir.
devim * Devinim.
devim bilimi * Dinamik.
devimli * Devimi olan.
devimsel * Devinim durumunda olan, harekî.
* Devinimi yalnızca fizik kanunlarına bağlı olmayan, aynızamanda etkin bir gücü, bir amacıda içeren,
dinamik.
devimselcilik * Beliren ve gelişen şeylerin kendiliklerinden etkin olduklarını, gelişmelerini sağlayan gücün dışarıdan
gelmeyip kendileriyle özdeş bulunduğunu ileri süren öğreti, dinamizm, mekanikçilik karşıtı.
devimsellik * Devimsel olma durumu.
devimsiz * Devimi olmayan.
devin duyumu * Devinmekten ve özellikle kasların kasılmasından canlının edindiği duyum, kinestezi.
devindirici * Devindirme özelliği olan.
devindirme * Devindirmek işi.
devindirmek * Devinmesine yol açmak.
devingen * Hareketli, müteharrik.
devingenlik * Devingen olma durumu veya hareketlilik.
devinim * Devinmek işi, hareket.
* Durağan bir noktaya göre devinmekte olan bir nesnenin durumu, devim, hareket.
* Bir ruh durumundan başka bir ruh durumuna geçiş; bir düşünce sürecinin başlaması, hareket.
devinme * Devinmek işi, hareket.
devinme olayı * Yer’in dönme ekseninin tutulum düzleminin normali çevresinde bir koni çizecek biçimde çok yavaşolarak
dönmesi.
devinmek * Vücudu oynatmak veya kıpırdatmak, kımıldanmak, hareket etmek.
* Bir cismin, bir noktaya göre, yeri veya durumu değişmek, hareket etmek.
devir * Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, periyot.

Bir yanıt yazın