deve gibi | * uzun boylu ve hantal. |
deve kini | * Geçmeyen büyük kin, bitmek tükenmek bilmeyen kin. |
deve kolu | * Çöl nitelikli bölgelerde taşıma işlerinde kullanılmak için develerden kurulmuşaskerî ulaştırma birliklerine verilen ad. |
deve kuşu | * Afrika ve Arabistan bozkırlarında yaşayan, kısa kanatlarıuçmaya elverişli olmayan fakat uzun bacaklarıyla çok hızlıkoşabilen tehlikeyi sezdiği an kafasınıkuma sokarak saklandığınıve gerçeklerden uzak olduğunu sanan iri bir kuş(Struthio camelus). |
deve kuşu gibi (yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve) | * uygun şartlarda terslik çıkaranlar için kullanılır. |
deve kuşu gibi başınıkuma sokmak (veya gömmek) | * bir tehlike, bir olay karşısında yararlı olmayacağıapaçık ortada olan kaçamak bir yola sapmak. * kendini aldatarak başkalarınıaldattığınısanmak. |
deve kuşuluk | * Deve kuşu gibi olmak veya davranmak işi. |
deve kuşuluk etmek | * deve kuşu gibi başınıkuma sokup gerçeklerden uzak duracağınısanmak. |
deve nalbanda bakar gibi | * hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi. |
deve olmak | * (para veya yiyecek) kaybolmak. |
deve tımarı | * Özensiz, üstünkörü yapılan. |
deve tüyü | * Deve tüyünden yapılmış. |
deve yapmak | * (başkasının malını) kendine mal etmek. |
deve yükü | * Bir devenin taşıyabileceği yük miktarı. * Aşırıölçüde, çok fazla. |
deve yürekli | * çok korkak. |
deveboynu | * S veya U biçiminde boru. |
deveci | * Deve sahibi, deve kiralayan kimse. * Deve kervanını güden kimse. * Çok sert ve kaba oynayan kimse. |
deveci ile görüşen kapısınıyüksek açmalı | * yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar. |
devecilik | * Deve yetiştirme veya deve ile yük taşıma işi. |
devede kulak | * bir bütüne göre ufak bir parça. |
deveden büyük fil var | * herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkilisinin bulunabileceğini anlatmak için kullanılır. |
develik | * Özellikle Güneydoğu Anadolu’da develerin korunduğu veya bağlandığı, evlerin alt katında bir bölüm. |
developman | * Işığa karşıhassas fotoğrafik malzeme poz verildikten sonra kullanılan kimyevî banyo maddesi. |
devenin başı(papucu veya nalı) | * Bkz. yok devenin başı. |
deveran | * Dolaşım, dönme. |
deveranıdem | * Kan dolaşımı. |
devetabanı | * Birleşikgillerden, genişyapraklı bir süs bitkisi (Phlodentron). |
devetüyü | * Devetüyü renginde olan, açık kahverengi. |
deveye hendek atlatmak | * yapılmasıçok zor, hemen hemen imkânsız olan işler için kullanılır. |
deveyi düze çıkarmak | * güçlükleri giderip işleri yoluna koymak. |
deveyi havuduyla yutmak | * herkesin gözü önünde büyük hırsızlık yapmak. |
deveyi yardan uçuran bir tutam ottur | * küçük bir çıkar peşinde koşmak, bazen kişinin büyük zararlara uğramasına yol açabilir. |
devim | * Devinim. |
devim bilimi | * Dinamik. |
devimli | * Devimi olan. |
devimsel | * Devinim durumunda olan, harekî. * Devinimi yalnızca fizik kanunlarına bağlı olmayan, aynızamanda etkin bir gücü, bir amacıda içeren, dinamik. |
devimselcilik | * Beliren ve gelişen şeylerin kendiliklerinden etkin olduklarını, gelişmelerini sağlayan gücün dışarıdan gelmeyip kendileriyle özdeş bulunduğunu ileri süren öğreti, dinamizm, mekanikçilik karşıtı. |
devimsellik | * Devimsel olma durumu. |
devimsiz | * Devimi olmayan. |
devin duyumu | * Devinmekten ve özellikle kasların kasılmasından canlının edindiği duyum, kinestezi. |
devindirici | * Devindirme özelliği olan. |
devindirme | * Devindirmek işi. |
devindirmek | * Devinmesine yol açmak. |
devingen | * Hareketli, müteharrik. |
devingenlik | * Devingen olma durumu veya hareketlilik. |
devinim | * Devinmek işi, hareket. * Durağan bir noktaya göre devinmekte olan bir nesnenin durumu, devim, hareket. * Bir ruh durumundan başka bir ruh durumuna geçiş; bir düşünce sürecinin başlaması, hareket. |
devinme | * Devinmek işi, hareket. |
devinme olayı | * Yer’in dönme ekseninin tutulum düzleminin normali çevresinde bir koni çizecek biçimde çok yavaşolarak dönmesi. |
devinmek | * Vücudu oynatmak veya kıpırdatmak, kımıldanmak, hareket etmek. * Bir cismin, bir noktaya göre, yeri veya durumu değişmek, hareket etmek. |
devir | * Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, periyot. |
Kategoriler