didon sakallı | * Yalnız çenesinde sivri sakalı olan. |
didona | * Bkz. Didon. |
didona sakallı | * Didon sakallı. |
diesel | * Bkz. dizel. |
difana | * Üç katlı bir balık ağı. |
difenbahya | * Yapraklarının güzelliği nedeniyle sera ve salonlarda yetiştirilen bir süs bitkisi. |
diferansiyel | * Dönemeçlerde otomobilin iki arka tekerleğinin ayrıhızla dönmesini sağlayan bir dişli aygıt. * Özellikle fonksiyonların değişmeleriyle ilgili matematik dalı. |
diferansiyel denklem | * İçinde bir değişkenin bilinmeyen bir fonksiyonu ve bu fonksiyonun değişkene göre çeşitli basamaklardan türevleri bulunan denklem. |
diferansiyel hesap | * Değişkenlerin sonsuz küçük farklarındaki artma değerlerini bulmaya yarayan hesap. |
difraksiyon | * Kırınım. |
difteri | * Çoğunlukla çocuklarda görülen burun, boğaz, yutak çeperine yerleşen mikropların yol açtığı bulaşıcı hastalık, kuşpalazı. |
difterili | * Difteriye yakalanmışolan. |
diftong | * İkili ünlü. |
diftonglaşma | * Diftong durumuna gelme işi. |
diftonglaşmak | * Diftong durumuna gelmek. |
difüzyon | * Moleküllerin kinetik enerjileri sebebiyle çok yoğun bir bölgeden az yoğun bir bölgeye hareketleri. |
diğer | * Başka, özge, öteki, öbür. |
diğeri | * Ötekisi, başkası. |
diğerkâm | * Özgeci, özgecil. |
diğerkâmlık | * Özgecilik. |
dijital | * Sayısal. * Verilerin bir ekran üzerinde elektronik olarak gösterilmesi. |
dik | * Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan. * Eğimi dike yakın olan. * Yatık durmayan, sert. * (ses için) Sert, kalın, tok. * (bakışiçin) Sert. * (söz için) Ters, aksi. * (davranışiçin) Kaba, yersiz. * Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş. |
-dik | * Bkz. -dık / -dik. |
dik açı | * Birbirini kesen iki doğrunun oluşturduğu açılar eşit olduklarında, bu açıların her biri. |
dik âlâsı | * Genellikle hoşkarşılanmayan bir durumun aşırılığınıanlatır. |
dik başlı | * İnatçı, bildiğinden dönmeyen, büyüklerinin sözünü dinlemeyen, boyun eğmez. * Kurumlu. |
dik biçme | * Ekseni tabanına dikey olan biçme. |
dik dik bakmak | * çok sert bir biçimde, sert sert; öfkeli öfkeli bakmak. |
dik kafalı | * Dik başlı. |
dik kuyruk | * Bir tür ördek. |
dik rüzgâr | * Geminin yoluna karşıesen rüzgâr. |
dik silindir | * Ekseni tabanına dikey olan silindir. |
dik üçgen | * Kenarlarından ikisi birbirine dikey, bir açısıdoksan derece olan üçgen. |
dik yamuk | * Kenarlarından biri tabanlarına dik olan yamuk. |
dikçe | * Dik olarak, diklemesine. * Derinden. |
dikdörtgen | * Açılarıdik olan paralel kenar. |
dikdörtgensel | * Dikdörtgen benzeri, dikdörtgen gibi. |
dikdörtgensel bölge | * Dikdörtgenin sınırladığıdüzlemsel bölge. |
dikeç | * Bağçubuğu dikmek için delik açmaya yarayan demir. * Kazık, sırık, ağaç çubuk. |
dikel | * Bel (III). |
dikelme | * Dikelmek durumu. |
dikelmek | * Dik duruma gelmek, dikleşmek. * Ayakta durmak. * Sert konuşmak, karşı gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek. |
diken | * Bazı bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuğu gibi bölümlerinde ve bazıhayvanların derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batıcıçıkıntılardan her biri. * Dikeni çok olan bitki. |
diken diken | * Dikeni bol. * Dik duruma gelmiş, dikleşmiş. |
diken dutu | * Böğürtlen. |
diken üstünde oturmak (veya olmak) | * bir yerde tedirginlik duymak. |
dikence | * Dikenli balıkgillerden, tatlısu balıklarının küçük bir türü (Gasterostsus pungitius). |
dikencik | * Küçük diken. |
dikencikli | * Ucu sivri olan. * Küçük dikenleri olan. |
dikenleşme | * Dikenleşmek işi veya durumu. |
Kategoriler