Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 44

dikenleşmek * Diken durumu almak, diken gibi olmak.
dikenli * Dikenli olan.
* Dikeni olan bitkilerin bulunduğu (yer).
* Zor, çetin, sıkıntıveya üzüntü veren.
dikenli balık * Dikenli balıkgillerden, tatlısularda yaşayan, göğüs veya karın yüzgeçleri dikenlerden oluşmuşküçük bir
balık (G. aculeatus).
dikenli balıkgiller * Balıklar sınıfının kemikli balıklar takımına giren bir familya.
dikenli meyan * Bir iki m yükseklikte, beyazımsımor çiçekli, tüysü yapraklıçok yıllık bir bitki, acımeyan (Glycyrrhiza
echinata).
dikenli salyangoz * Karından bacaklılar sınıfından, ılık ve tropik denizlerde yaşayan, kabuğu üzerinde birçok dikeni olan bir
yumuşakça (Murex).
dikenli tel * Üzerinde yer yer diken gibi sivri çıkıntıları olan ve bir yeri korumak, geçişi güçleştirmek için kullanılan tel.
dikenli yüzgeçliler * Balıklar sınıfının kemikli balıklar takımının bir alt takımı.
dikenlice * Dikenli olarak.
dikenlik * Dikenli bitkileri çok olan yer.
dikensi * Dikene benzer, dikeni andıran.
dikensi çıkıntı * Omurların, sırt boyunca alt alta duran kemik çıkıntıları.
dikensiz * Dikeni olmayan.
* Sıkıntısız, üzüntüsüz.
dikensiz gül olmaz * “iyi veya güzel olan her şeyin az çok sıkıntıveren bir yanıda bulunur” anlamında kullanılır.
dikey * Dik olarak.
* Başka bir doğru ile kesiştiğinde onunla birlikte dik açı oluşturan (doğru çizgi), amudî.
dikgen * Birbiriyle veya kesim noktasındaki teğetleriyle dik açıyapacak biçimde kesişen.
dikici * Tarımla uğraşan kimse, çiftçi.
* Sökük ayakkabıları onaran veya yeni yapılan ayakkabıların dikişişini yapan kimse.
* Dikişçi.
dikicilik * Dikicinin yaptığı iş.
dikili * Dikilmişolan.
dikili ağacı olmamak * malımülkü olmamak, yoksul olmak.
dikili taş * Önemli bir olayın durumu veya bir zaferin anısı için dikilmiştek parça yüksek taş, obelisk.
dikilip durmak (veya kalmak) * bir yerde, bir süre ayak üstünde durmak.
dikiliş * Dikilmek işi veya biçimi.
dikilme * Dikilmek işi.
dikilmek * Dikmek (I) işi yapılmak.
* Dik duruma gelmek.
* Ayakta durmak.
* (göz) Belli bir noktaya uzun süre bakmak.
* Karşıkoymak, engellemek.
* (bazıüreme organlarıdokularına kan dolmasıyla) Sert ve dik bir duruma gelmek.
dikilmek * Dikmek (II) işi yapılmak.
dikim * Dikmek işi veya biçimi.
* Bitki dikmek işi.
dikim evi * Giysi ve çamaşır dikilen işyeri.
dikimhane * Dikim evi.
dikine * Dikey olarak, diklemesine.
* İnadına.
dikine gitmek * kimsenin sözünü dinlemeyerek kendi bildiğini yapmak.
dikine tıraş * Karşısındakini sinirlendirecek biçimde söylenilen yalan, aşırıpalavra.
dikiş * Dikmek işi.
* Dikme biçimi.
* Dikilen yer.
* Giysi üzerinde gözle görülen dikilmişiplik yolu.
* Dikilecek şey.
* Giysi dikme işi, terzilik.
* Boşaltmak üzere içmek amacıyla kaldırış.
dikişatmak * yarılan veya yırtılan deriyi dikişle bir araya getirip tutturmak.
dikişiğnesi * Dikişdikmek için özel olarak yapılmışiğne.
dikişkaldı * az kalsın, nerede ise, az kaldı.
dikişmakinesi * Dikişdikme işlerinde kullanılan, kol veya elektrik gücüyle çalıştırılan alet.
dikişokuması * Çingene kavgalarının en uzun ve en ağza alınmaz tekerlemesi.
dikişpayı * Kumaş biçerken kumaşın kenarından dikişyerine kadar bırakılan bölüm.
dikiştutturamamak * bir işte veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun süre kalmamak.
dikişçi * Dikişdiken kimse, terzi.
dikişçilik * Dikişdikme işi.
dikişini almak * dikilmişyaranın ipliklerini kesip çıkarmak.
dikişli * Dikişi olan, dikişyapılmış.
dikişsiz * Dikişi olmayan.
* Yapıştırma.
dikit * Mağaraların tabanında, yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlardan her biri,
stalagmit.
dikiz * Bakma, gözetleme, erkete.
dikiz aynası * Taşıtlara veya yol dönemeçlerine arka tarafı görebilmek için konulan ayna.
dikiz etmek (veya geçmek) * dikizlemek.
dikizci * Dikizleyen kimse, gözcü, gözetleyici, erketeci.

Bir yanıt yazın