dikizcilik | * Dikizci olma durumu, gözcülük, gözetleyicilik, erketecilik. |
dikize almak | * gizlice gözetlemek. |
dikizleme | * Dikizlemek işi. |
dikizlemek | * Sezdirmeden bakmak, gözetlemek, dikiz etmek. |
dikizlik | * Gözetleme deliği. |
dikkat | * Duygularla düşünceyi bir şey üzerinde toplama, uyanıklık. * İlgi, özen. * Dikkat ediniz!. |
dikkat çekmek (veya dikkati çekmek) | * ilgi toplamak. * uyarmak. |
dikkat etmek | * duygularla düşünceyi bir şey üzerinde toplamak, uyanık davranmak. * gözüne çarpmak veya ilgisini çekmek. |
dikkat kesilmek | * bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak. |
dikkat toplaşımı | * Dikkatin sürekli olarak bir nesne veya konunun belirli bir yönü üzerinde toplanması, konsantrasyon. |
dikkate almak | * göz önünde bulundurmak, hesaba katmak, gereğini düşünmek. |
dikkatli | * Dikkat eden, özen gösteren (kimse). * Titiz, araştırıcı, sorgulayıcı. |
dikkatsiz | * İşinde dikkatli davranmayan, dalgın, savruk, özensiz. |
dikkatsizlik | * Dikkatsiz olma durumu, dalgınlık, savrukluk, özensizlik. |
dikkatsizlik etmek | * dalgınlık etmek, savrukluk etmek. |
diklemesine | * Dik olarak. |
diklenme | * Dik duruma gelme. |
diklenmek | * Dik bir duruma gelmek. * Birine karşıters bir davranışta bulunmak, karşı gelmek, kafa tutmak. |
dikleşme | * Dikleşmek işi. |
dikleşmek | * Dik duruma gelmek. * Birine karşıters tutum içine girmek, karşıdurmak. |
dikleştirme | * Dikleştirmek işi. |
dikleştirmek | * Dik duruma getirmek. * Sert duruma getirmek. |
diklik | * Dik olma durumu. |
dikme | * Dikmek işi. * Dikey olan doğru veya düzlem, amut. * Fidan, yeni dikilmişfidan. * Bir evde aileyi sürdürecek olan tek çocuk. * Ağaç, direk. * Yük kaldırmakta kullanılan bir direkli maçuna. * Ahşap yapılarda pencere ve kapıyanlarına dikilen direklerden her biri. |
dikmek | * Bir cismi dik olarak durdurmak. * Yetiştirmek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek. * (bardak, kadeh, testi gibi kaplar için) Başaşağıederek içindekini içmek. * Beklemek için birini bir şeyin başına getirmek. * Top, taşgibi şeyleri dikine havaya atmak. * (yapı) Kurmak, inşa etmek. * Top vb. yi oyun alanında belirli bir yere koymak. |
dikmek | * Biçilmişveya yırtılmışkumaş, deri, yara vb. yi iğneye geçirilmişiplikle tutturmak. |
dikmelik | * Fidan dikilen yer, fidanlık. |
dikmen | * Koni biçiminde tepe. |
dikse | * Ağaçsız yerlerde, kuşyakalamak için üstüne ökse yerleştirilen ağaç. |
diksiyon | * Seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarının hakkınıvererek söyleme biçimi. * Konuşulan dilin incelenmesi ve kullanılması. * Duru, açık vurgulama ve çıkaklara tam uyarak konuşma. |
dikta | * Hiçbir şart olmaksızın körü körüne uyulması gereken buyruk. |
diktacı | * Yönetimde dikta yanlısı olan (kimse). |
diktacılık | * Dikta yanlısı olma durumu. |
diktafon | * Bir tür ses alma cihazı. |
diktatör | * Bütün siyasî yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse. * Zorba. |
diktatörce | * Diktatör gibi, diktatör olarak. |
diktatörlük | * Diktatör olma durumu. * Egemen ve mutlak siyasî bir gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasî düzen. * Bir diktatör tarafından yönetilen ülke. |
diktatörlük etmek | * diktatörce davranmak, zorbalık etmek. |
dikte | * Başkasıtarafından yazılmak için söyleme, yazdırma. * Bu biçimde yazdırılan şey. |
dikte etmek | * yazdırmak için söylemek. * birine isteklerini zorla kabul ettirmek. |
diktirme | * Diktirmek işi. |
diktirmek | * Dikmek işini yaptırmak. |
diktirtme | * Diktirtmek işi. |
diktirtmek | * Diktirmesini sağlamak. |
dil | * Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ; tat alma organı. * İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıklarıanlaşma, lisan. * Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığıve söz dizimi. * Belli durumlara, mesleklere, konulara özgü dil. * Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı. * Bazıüflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak. * Birçok aletin uzun, yassıve çoğu hareketli bölümleri. * Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmişolan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek. * Anahtar. * Denize uzanan dar ve alçak kara parçası, berzah. * Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak. * Büyük başhayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili. * Ayakkabı bağlarının ayağırahatsız etmemesini sağlayan ve bağaltına rastlayan saya parçası. |
dil | * Gönül, yürek. |
dil (veya diller) dökmek | * kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlısözler söylemek. |
dil ağız vermemek | * Bkz. ağız dil vermemek. |
dil akrabalığı | * Bir ana dilden türeyen diller arasındaki yakınlık. |
dil altı | * Kalp hastalıklarında ilâcın hızlıve kesin etkisini sağlamak için dilin altına konup emilen ilâç. |
Kategoriler