diplomatik dil | * Diplomasi alanında kullanılan dil. |
diplomatlık | * Diplomat olma durumu. * Diplomasi. |
dipnot | * Sayfa içinde geçen herhangi bir düşünce veya bilgi ile ilgili olarak sayfa altına konulan açıklama, haşiye. |
dipsiz | * Dibi olmayan. |
dipsiz kile, boşambar | * para, mal tutmayanın durumunu veya bir işiçin boşyere uğraşıldığınıanlatır. |
dipsiz testi | * eline geçen para veya malıhesapsızca, boşyere harcayan. |
-dir | * Bkz. -dır / -dir. |
dirayet | * Yetenek, beceriklilik, zekâ. |
dirayetli | * Yetenekli, becerikli; zeki. |
dirayetsiz | * Yeteneksiz, beceriksiz. |
dirayetsizlik | * Dirayetsiz olma durumu. |
direk | * Ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek. * (bazıözel adlarda) Sütun. * En önemli kimse. |
direk direk bağırmak | * tedirgin edecek biçimde bağırmak. |
direk gibi | * sağlam yapılı, iri yapılı. |
direkçi | * Alamana kayıklarında direğe çıkarak gözcülük yapan kimse. |
direkli | * Direği olan. |
direklik | * Direk yapmaya elverişli (ağaç). |
direksiyon | * Motorlu araçlarda, araca istenilen yönü vermeye ve belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan düzenek, yönelteç. |
direksiyon kırmak | * aracı istenilen yöne çevirebilmek için direksiyonu o yöne döndürmek. |
direksiyon sallamak | * motorlu taşıt kullanmak. |
direksiyona geçmek | * aracıkullanmak üzere sürücü yerine oturmak. * bir işin yönetimini üzerine almak. |
direkt | * Doğru olarak, hiçbir yerde durmadan, duraksız, doğruca. * Doğrudan doğruya, dolaysız, aracısız. |
direktif | * Yönerge, talimat. |
direktif almak | * talimat almak, emredilmek. |
direktif vermek | * talimat vermek. |
direktör | * Yönetmen, müdür. |
direktörlük | * Yönetmenlik, müdürlük. |
direme | * Diremek işi. |
diremek | * Bir şeyi dikine koymak, dayamak, durdurmak. * Direnmek, karşıkoymak, inat etmek, ısrar etmek. |
diren | * Dirgen. |
direnç | * Dayanma, karşıkoyma gücü, mukavemet. * Bir nesnenin elektrik akımına karşıdurma özelliği, mukavemet, rezistans. * Bir çevrime istenilen değerde ek direnç katmak için kullanılan düzen, mukavemet, rezistans. |
dirençli | * Direnci olan. |
dirençsiz | * Direnci olmayan. |
direngen | * Direnen, inatçı, anut, muannit. |
direngenlik | * Direngen olma durumu, inatçılık. |
direnim | * Direnmek işi, inat, taannüt. * Borcun yerine getirilmesi, temerrüt. |
direniş | * Direnmek işi veya biçimi, karşıkoyma, dayanma, mukavemet. |
direnişçi | * Karşıkoyan, dayanan (kimse). |
direnleme | * Direnlemek işi. |
direnlemek | * Dirgenle yaymak. |
direnme | * Direnmek işi, karşıkoyma, dayanma, inat etme, ısrar etme, mukavemet etme. |
direnmek | * Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda karşıkoymak, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek. |
direşken | * Bir işi yılmadan sonuna kadar götüren, sebatkâr. |
direşme | * Direşmek işi, sebat. |
direşmek | * Sözünden veya kararından dönmemek, dayanmak, sebat etmek. |
diretme | * Diretmek işi, inat. |
diretmek | * Direnmek, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek. |
direy | * Fauna. |
dirgen | * Harmanda saplarıyaymaya yarar uzun çatallıaraç. |
dirgenleme | * Dirgenlemek işi. |
Kategoriler