Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 59

dizilmek * Dizi durumuna getirilmek, dizmek işi yapılmak.
* Sıraya girmek.
dizim * Dizilmek işi, dizme.
* Söz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim oluşturan ögeler birleşimi, sentagma.
dizim dizim * Dizilmişolarak, dizi dizi.
dizin * Bir kitabın veya derginin kişi, konu, yer adıvb. bakımından içindekileri yer numarasıyla belirten ve eserin
arkasında yer alan alfabetik liste, indeks, fihrist.
* Belli bir konuda çıkan kitap ve dergideki yazılarla ilişkiyi sağlayan ve ayrı bir kitap veya süreli yayın
biçiminde çıkan eser.
* Kitaplık, belge vb. için düzenlenen belli bir bilginin veya belgenin bulunduğu yeri gösteren düzenli liste.
dizini dövmek * çok pişman olmak.
diziş * Dizmek işi veya biçimi.
dizleme * Dizlemek işi.
dizlemek * Dize kadar batmak.
* Dizini kullanarak bastırmak.
dizleri kesilmek (veya tutmamak) * dizlerinde derman, güç kalmamak.
dizlerine kapanmak * çok yalvarmak.
dizlerine kara su inmek * beklemekten veya yorgunluktan güçsüz kalmak.
dizlerinin bağıçözülmek * korkudan ayakta duramayacak duruma gelmek.
dizlik * Dize, korumak amacıyla geçirilen şey.
* Dize kadar uzanan konçlu çorap.
* İç donu.
* Şalvar.
* İşönlüğü.
dizme * Dizmek işi.
dizmek * Bazınesneleri ipliğe, tele vb. ne geçirmek.
* Yan yana veya üst üste sıralamak.
* (basım evinde) Harfleri yan yana getirerek yazı düzenlemek.
* Düzenlemek, hazırlamak.
dizmen * (basım evinde) Dizgici, mürettip.
dizüstü * Dizler üzerinde durabilen veya dizler üzerine konduğunda çalıştırılabilen araç.
dizyem * Sıcakölçerde santigradın onda biri.
do * Gam (II) dizisinde “si” ile “re” arasındaki ses.
* Bu sesi gösteren nota işareti.
do anahtarı * Portenin üzerine çizilen ve o çizgideki notaya adınıveren anahtar.
dobra dobra * Sakınmadan, çekinmeden (söylemek, konuşmak).
doçent * Üniversitelerde profesörden önceki basamakta bulunan öğretim üyesi.
doçentlik * Doçent olma durumu.
* Doçentin görevi.
Dodurga * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri.
dogma * Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas.
dogmacı * Dogmacılıkla ilgili.
* Dogmacılık yanlısı olan kimse.
dogmacılık * Öne sürülen öğreti ve ilkeleri eleştirmeden doğru olarak benimseyen ve benimsediği var sayımlardan katı
bir yöntemle önermeler türeten anlayış, dogmatizm.
dogmalaştırma * Dogmalaştırmak işi.
dogmalaştırmak * Bir inancıdogma durumuna getirmek.
dogmatik * Deney bilgisini, deneye dayanan kanıtlarıhiçe sayarak, kanılarını inanç öğretilerinden çıkaran (düşünce
biçimi).
* Felsefe ve din dogmalarının bilimsel (mantıksal) ve sıralı bir yolla ortaya konuluşu.
dogmatik felsefe * Eleştirmeciliğin ve kuşkuculuğun tersine olarak, her türlü inkâr ve kuşkunun üstünde tutulan birtakım
ilkeleri benimseyen felsefe.
dogmatizm * Dogmacılık.
doğa * Tabiat.
* İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamışdoğal güzelliklerini koruyan, genellikle şehir dışıkesim.
doğa bilgisi * Tabiat bilgisi.
doğa bilimci * Tabiatın çeşitli özellikleri üzerinde çalışan, araştırma yapan, tabiatçı.
doğa bilimcilik * Doğa bilimcisinin işi, uğraşısı.
doğa bilimleri * Tabiat bilimleri, olaylarıve yasaları olan fizik, kimya, gök bilimi gibi bilimler.
doğa dışı * Doğaya aykırı, tabiata aykırı, gayritabiî.
doğa ötesi * Duyularımızla algılayamadığımız varlıkların sebeplerini ve temellerini araştıran felsefe, fizik ötesi,
metafizik.
* Akıl ve sezgiyle elde edilen ilk ilkeleri veya mutlak bilgiyi konu alan felsefe, fizik ötesi, metafizik.
* Bu felsefeyle ilgili olan.
doğa yasası * Doğa olaylarının bağlı olduğu yasa.
doğacak * Gelecek.
doğacı * Doğacılık yanlısı olan, natürist.
doğacılık * Toplumsal kuruşların ve yaşayış biçiminin doğaya dönük olmasınıamaç edinen öğreti, natürizm.
doğaç * Şiir veya sözü birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, irtical.
doğaçlama * Doğaçlamak işi.
* O anda, birdenbire.
doğaçlama tiyatro * İçten geldiği gibi, irticalen gerçekleştirilen oyun.
doğaçlamak * İçten gelerek söylemek, irticalen dile getirmek.
* O anda şiir söylemek, irticalen şiir söylemek.
doğaçtan * Birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi (söylemek, konuşmak), irticalen.
doğal * Tabiî.
* Tabiatın düzenine ve gereklerine uygun, tabiî.
* Kendiliğinden, insan eliyle yapılmamış.
doğal ayıklanma * Darwin’e göre doğada ve toplumda canlıtürlerin arasındaki var olma savaşınıen güçlülerin, çevreye en iyi
uyabilenlerin kazandıklarını; güçsüzlerin, çevreye uyamayanların ise ortadan kalktıklarınısavunan öğreti.

Bir yanıt yazın