doğal coğrafya | * Fizikî coğrafya. |
doğal gaz | * Yer kabuğunun içinde bulunan, yakıt olarak önem sıralamasında ham petrolden sonra ikinci sırayıalan ve petrolün bir cinsi olan yanıcı gaz. * Hidrokarbon rezervuarısahalarında açılan kuyulardan elde edilen, esas itibarıyla metan gazı ile az miktarda propan, bütan gibi daha ağır moleküllü hidrokarbon gazlarıve eser miktarda su buharı, hidrojen, karbondioksit ve azot karışımı gaz. * Konutlarda ve işyerlerinde ısınma, üretim ve enerji amacıyla belli bir merkezden kontrollü olarak bir şebeke sistemiyle dağıtılan yanıcı gaz. |
doğal gaz enerjisi | * Doğal gazdan elde edilen enerji. |
doğal sayı | * 1, 2, 3, … sayılarından her biri. |
doğalcı | * Doğalcılık yanlısı olan, natüralist. |
doğalcılık | * Gerçeğin doğaya uygun biçimde yansıtılmasınıamaçlayan sanat akımı, natüralizm. * Gerçeğin yalnız doğa ile açıklanması, natüralizm. |
doğallaşma | * Doğallaşmak işi. |
doğallaşmak | * Doğal duruma gelmek, tabiîleşmek. |
doğallaştırma | * Doğallaştırmak işi. |
doğallaştırmak | * Doğal duruma getirmek, tabiîleştirmek. |
doğallık | * Doğal olma durumu, tabiîlik. |
doğan | * Kartalgillerden, küçük kuş, fare vb. ile beslenen ve alıştırılarak kuşavında kullanılan yırtıcı bir kuş(Falco). |
doğancı | * Avcıdoğan yetiştiren veya doğanla avlanan kimse. |
doğancılık | * Doğancının işi veya mesleği. |
doğasever | * Doğanın kirlenmesine ve tahrip edilmesine karşıçıkan (kimse). |
doğaüstü | * Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü. |
doğaüstücülük | * Doğa yasalarıyla açıklanamayan olayların ve gerçeklerin varlığına inanmak gerektiğini ileri süren öğreti, sürnatüralizm, tabiatüstücülük. |
doğduğuna bin pişman | * bezgin. * tembel. |
doğduğuna pişman etmek | * Bkz. anasından doğduğuna pişman etmek. |
doğduğuna pişman olmak | * aşırıüzülmek, olağanüstü sıkıntıda olmak, eziyete uğramak. |
doğdurma | * Doğdurmak işi. |
doğdurmak | * (Güneş, Ay, yıldız için) Doğmasını sağlamak. * Doğuncaya kadar beklemek. |
doğma | * Doğmak durumu. * Doğmuş. * Dünyaya gelme. |
doğma büyüme | * Herhangi bir yerde doğup yetişmiş. * Başlangıçtan beri. |
doğmaca | * İçten geldiği gibi, irticalen, doğaçlama. |
doğmak | * Dünyaya gelmek. * (Güneş, Ay, yıldız) Ufuktan yükselerek görünmek. * Ortaya çıkmak, sonucu olmak. * (düşünce, hayal gibi şeyler için) Zihinde birdenbire oluşmak. |
doğram | * Doğrama sonucu ortaya çıkan parça. |
doğram doğram | * Paramparça, darmadağın. |
doğrama | * Doğramak işi. * Bir yapının kapı, pencere, dolap, raf gibi ağaç, metal veya plâstik bölmeleri. |
doğramacı | * Ahşap doğrama yapan kimse. |
doğramacılık | * Doğramacı olma durumu veya doğramacının sanatı. |
doğramak | * Keserek parçalamak. |
doğranma | * Doğranmak işi. |
doğranmak | * Kesilmek, parça parça edilmek. * Kesilir gibi ağrımak. |
doğratma | * Doğratmak işi. |
doğratmak | * Doğramak işini yaptırmak. |
doğrayış | * Doğramak işi veya biçimi. |
doğru | * Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. * Gerçek, yalan olmayan. * Akla, mantığa uygun. * Yasa, yöntem ve ahlâka bağlı, dürüst, namuslu. * Gerçeğe veya kurala uygun. * Gerçek, hakikat. * İki nokta arasındaki en kısa çizgi. * Yanlışsız, eksiksiz. * Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. * Karşıyönünce. * (zaman anlatan kelimelerden sonra) Yakın, yakınlarında. |
doğru açı | * 180 derecelik açı. |
doğru akım | * İletken bir devre üzerinde yön değiştirmeyen sürekli elektrik akımı. |
doğru bulmak | * uygun görmek, onamak. |
doğru çıkmak | * gerçek olduğu anlaşılmak. |
doğru doğru dosdoğru | * en doğrusu şudur ki. |
doğru durmak | * dik durmak. * uslu durmak. |
doğru dürüst | * Tam olarak, eksiksiz olarak, istenildiği gibi, kusursuz, yanlışsız. |
doğru orantılı | * Birbirine bağlı olan ve biri artınca öteki de artan iki büyüklük arasındaki bağıntı. |
doğru oturmak | * uslu oturmak. |
doğru parçası | * Doğru üzerinde iki nokta ile sınırlanmışparça. |
doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar | * doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatır. |
doğru yol | * Her türlü kötülükten uzak olan tutum. |
Kategoriler