Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 63

dokunma duyusu * Deri üzerine yapılan değme, vurma, bastırma, çekme gibi etkileri alan duyu.
dokunmabana * Kanser.
dokunmak * Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık gibi türlü niteliklerini derinin altındaki sinir uçları
aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek.
* Karıştırmak.
* Almak, kullanmak, el sürmek.
* Sağlığını bozmak.
* Tedirgin etmek, sataşmak.
* (iyilik, kötülük gibi kavramlarda) Olmak.
* (insan için) İçine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak.
* İlişkin, ilgili olmak, değinmek.
* Hafifçe değmek.
* Onur, anlayışvb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak.
dokunmak * Dokumak işi yapılmak.
dokunmatik * Dokunma ile çalışan makine.
dokunsal * Dokunum ile ilgili olan.
dokunulma * Dokunulmak işi.
dokunulmak * Dokunmak işine konu olmak.
dokunulmaz * İlişilmez, el sürülmez, taarruzdan korunmuş.
* Hiçbir biçimde eleştirilemez.
dokunulmazlığınıkaldırmak * ilişilmez olma durumunu, masuniyetini saymamak.
dokunulmazlık * Dokunulmaz, ilişilmez, karışılmaz olma durumu, masuniyet.
* Anayasa veya uluslar arası gelenekler gereğince, kişilere tanınan ilişmez olma durumu veya ayrıcalık.
dokunum * Çevremizdeki nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık gibi niteliklerini derimiz aracılığıyla bildiren
duyarlık yeteneği, lâmise.
dokunuş * Dokunmak (I) işi veya biçimi, temas.
dokunuş * Dokunmak (II) işi veya biçimi.
* Dokunma ipliklerinin çaprazlama biçimi.
dokurcuk * Desenli veya yollu dokunmuşyün kumaş.
dokurcun * Ot veya ekin yığını, tokurcun.
* Dokuztaşoyunu.
* Çizgili şayak kumaş.
dokutma * Dokutmak işi.
dokutmak * Dokumak işini yaptırmak.
dokuyucu * Dokumacı.
dokuyuş * Dokumak işi veya biçimi.
dokuz * Sekizden sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 9, IX.
* Sekizden bir artık olan.
dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek * birçok iş birden ortaya çıkıp sıkışık bir durum yaratmak.
dokuz babalı * Babası belli olmayan birçok erkekle düşüp kalkan bir anadan doğma.
dokuz canlı * Çok sağlam, kolay kolay ölmeyen.
dokuz doğurmak * merakla, heyecanla, sabırsızlıkla beklemek.
dokuz körün bir değneği * birçok kimsenin tek yardımcısı, tek dayanağı.
dokuz köyden kovulmuş * geçimsizliği veya başka davranışlarıyüzünden birçok yerden atılmış.
dokuz yorgan eskitmek (veya paralamak) * çok uzun yaşamak.
dokuzaltmış beş * Bkz. dokuzaltmış beşlik.
dokuzaltmış beşlik * Bir tabanca türü.
dokuzar * Dokuz sayısının üleştirme biçimi, her birine dokuz, her defasında dokuzu bir arada olan.
dokuzgen * Dokuz kenarı olan çokgen.
dokuzlu * Dokuz parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dokuz tane bulunan.
* Üzerinde dokuz işareti bulunan iskambil kâğıdı.
dokuztaş * Dokuz taşla oynanan ve taşların yerleri ile yürütme yollarıçizgilerle gösterilen oyun, dokurcun.
dokuzuncu * Dokuz sayısının sıra sıfatı, sırada sekizinciden sonra gelen.
doküman * Belge, vesika.
dokümantasyon * Belgeleme, bir çalışma için gerekli belgeleri arama ve sağlama, belgelere dayandırma.
dokümanter * Belgesel.
dolaba girmek (veya gelmek) * aldatılmak, oyuna gelmek.
dolabı bozulmak * kurduğu işdüzeni bozulmak.
dolak * Tozluk yerine bacaklara ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaşparçası.
* Başörtüsü, yazma.
* Boyun atkısı.
dolaksız * Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan.
dolam * Dolamak işinin her defası.
* Bir kez dolanacak miktar.
dolama * Dolamak işi.
* Tırnak yöresindeki yumuşak bölümlerin, bazen de kemiğin iltihaplanmasından ileri gelen ağrılışiş.
* Giysilerin üstüne giyilen, önü açık bir tür üstlük.
* Başa sarılan bir çeşit örtü, poşu, sarık.
* Çeşitli eserlerdeki barok ve rokoko üslûbunda iç içe süsleme motifi.
dolama otu * Dolama otugillerden, çiçekleri küçük, yeşil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolama otugiller * İki çeneklilerden, örnek bitkisi dolama otu olan ve içine kasık otunu da alan karanfilgillerin alt familyası.
dolamak * İplik, şerit, tel gibi nesneleri bir şeyin üzerine döndürerek sarmak.
* Sarmak, kavuşturmak.
dolambaç * Dolanarak giden, dönerek uzanan yolun kıvrıntısı.
* İç kulak.
* Başlık.
dolambaçlı * Dolambacı olan.
* İçinden zor çıkılır, çapraşık.
dolambaçsız * Dolambacı olmayan.
* Açık, doğrudan doğruya olan.

Bir yanıt yazın