Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 64

dolamık * Bir tür ağ, bir tür avcıtuzağı.
dolan * 343 yalan dolan.
dolan taşı * Mineralleri gözle görülebilen, benekli ve yeşilimtırak renkli gabro ile bazalt arasıpüskürük kütle.
dolandırıcı * Birini aldatarak mal veya parasınıalan (kimse).
dolandırıcılık * Dolandırıcı olma durumu veya dolandırıcıya yakışır iş.
dolandırılış * Dolandırılmak işi veya biçimi.
dolandırılma * Dolandırmak işine konu olmak.
dolandırılmak * Dolandırmak işine konu olmak.
dolandırış * Dolandırmak işi veya biçimi.
dolandırma * Dolandırmak işi.
dolandırmak * Birini aldatarak parasınıveya malınıelinden almak.
* Dolaştırmak.
dolanıdolanı * Dolanarak, gezerek.
dolanım * Tedavül, sirkülâsyon.
dolanış * Dolanmak işi veya biçimi.
dolanlı iflâs * Hileli iflâs.
dolanma * Dolanmak işi.
dolanmak * Bir şeyin çevresine sarılmak.
* Bir şeyin çevresinde dönmek, gezmek.
* Karışmak, dolaşmak.
* Gelişigüzel gezmek.
dolantı * Gezip dolaşılan yer, alan.
dolap * Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan, kapaklımobilya.
* Dönerek çalışan ve özellikle su çeken düzen.
* Bkz. dönme dolap.
* Düzen, hile, manevra.
* (İstanbul bedesteninde) Dükkân.
dolap beygiri * Kuyudan su çekip bahçe ve bostanlarısulamaya yarayan çarklı düzeni işleten, döndüren at, eşek veya katır.
dolap beygiri gibi dönüp durmak (veya dolaşmak) * dar bir çevrede hiç değişmeyen yorucu bir işi yapmak.
dolap çevirmek (veya döndürmek) * hile ve dalavere ile işyapmak.
dolapçı * Dolap yapan veya satan kimse.
* Dolap işleten kimse.
* Hileci, düzenci.
dolar * Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada gibi devletlerin para birimi.
dolaş * Bkz. sarmaşdolaş.
dolaşık * (saç, ip vb. için) Karışık.
* Dolaşarak giden (yol).
* Kolay çözülmeyecek veya içinden çıkılmayacak derecede karışık.
* Amacıdoğrudan doğruya değil de, dolayısıyla sezdiren.
dolaşıklık * Dolaşık olma durumu.
dolaşıksız * Dolaşık olmayan.
dolaşılma * Dolaşılmak işi.
dolaşılmak * Gezilmek.
dolaşım * Dolaşmak işi.
* Kalbin sürekli olarak kasılıp gevşemesiyle kan ve lenfin damarlar içinde durmadan yer değiştirmesi,
deveran.
dolaşma * Dolaşmak işi.
dolaşmak * Gezmek, gezinmek.
* Doğru gitmeyip yolu uzatmak veya (yol) uzamak.
* Dönüp başka bir yönden gelmek.
* (kan için) Akmak.
* Saç, iplik vb. şeyler birbirine karışarak güç çözülür duruma gelmek.
* Çok kimse tarafından söylenmek.
* Bir yeri belli bir amaçla gezmek.
* Denetlemek amacıyla bir yeri gezmek.
* (nefes, el için) Bir şey üzerinde hafifçe hareket etmek.
* Gezinmek.
* Belirmek.
dolaştırılma * Dolaştırılmak işi.
dolaştırılmak * Dolaştırmak işine konu olmak.
dolaştırma * Dolaştırmak işi.
dolaştırmak * Dolaşmak işini yaptırmak.
dolay * Bir yeri saran başka yerlerin bütünü, çevre, havali, etraf.
dolay kutupsal * Kutup yakınında olan.
* Herhangi bir yere göre 24 saat içinde çizdiği çember ufkun üstünde kalıp kendisi hiç batmayan (yıldız).
dolayı * Dolay, çevre.
* Ötürü, yüzünden, sebebiyle.
dolayıdolayı * Dolaşarak, dönerek.
dolayısıyla * Bağlı olarak doğrudan doğruya olmayarak.
* Sebebiyle, yüzünden, … -dan (-den) ötürü.
dolaylama * Süslü, sanatlıedebî söz: Atatürk yerine Büyük Kurtarıcıveya Türkiye’nin kalbi Ankara demek gibi.
dolaylı * Doğrudan doğruya olmayan, dolayısıyla olan, vasıtalı, bilvasıta.
dolaylıanlatmak * anıştırmak, ima etmek.
dolaylıözne * Bkz. sözde özne.
dolaylıtümleç * Fiilin anlamını bütünleyen ve yönelme, kalma, çıkma durumlarından birinde bulunan veya edat alan
tümleç.
dolaylıvergi * Yükümlüsü önceden bilinmeyen, malısatın alanıyükümlendiren, tüketiciden alınan vergi.
dolaysız * Doğrudan doğruya olan, araya herhangi bir araç girmeden, vasıtasız, bilâvasıta.
dolaysız vergi * Yükümlüsü önceden bilinenden doğrudan doğruya alınan vergi.

Bir yanıt yazın