Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 65

doldurma * Doldurmak işi.
* Bkz. yükleme.
* Gereksiz sözler ve benzetmelerle dolu anlatım.
doldurmak * Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek.
* (ateşli silâhlar için) İçine mermi sürmek.
* Bildirge, çizelge, fişgibi basılıkâğıtların boşyerlerini tamamlamak.
* Yaşını, yılını bitirmek.
* Birini başkası için kötü düşünecek bir duruma getirmek.
* (ses, koku için) Yayılıp kaplamak.
* Belirli bir süreyi kaplamak, almak.
* Canlandırmak.
doldurtma * Doldurtmak işi.
doldurtmak * Doldurmak işini yaptırmak.
doldurulma * Doldurulmak işi.
doldurulmak * Dolu bir duruma getirilmek.
* (biri) Başkası için kötü düşünecek bir duruma getirilmek.
dolduruş * Doldurmak işi veya biçimi.
dolduruşa getirmek * (birini) önceden hazırlamak, kötü düşünecek hâle sokmak.
dolgu * Bir oyuğun, bir kovuğun içine doldurulan madde.
* Cevher alınmasından sonra oluşan boşlukların doldurulma işleminde kullanılan taş, toprak ve benzeri
malzeme.
* Toprak doldurma işlemi; bu işlemin sonucu.
dolgu yapmak * doldurmak.
* çürük dişleri temizleyip oyuğu, uygun bir madde ile doldurmak.
dolgulu * İçinde dolgu maddesi olan, doldurulmuş.
dolgun * Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış.
* Şişmana yakın, balık etinde.
* (para için) Çok.
* Öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi duygularla dolu.
* Birbirine uyan, uyum gösteren.
dolgun maaş * Dolgun ücret.
dolgun ücret * Yüksek ve tatmin edici ücret.
dolgunca * Biraz şişman.
* Fazlaca, çokça, bol.
dolgunlaşma * Dolgunlaşmak işi.
dolgunlaşmak * Dolgun duruma gelmek.
dolgunluk * Dolgun olma durumu.
dolikosefal * Uzun kafalı.
dolma * Dolmak işi.
* Bazısebze ve tavuk, kuzu gibi hayvanların içine pirinç ve başka şeyler doldurularak pişirilen yemek.
* Doldurularak yapılan.
* Yalan, hile, dalavere.
dolma biber * Dolma yapmaya uygun, büyük biber türü.
dolma kalem * İçine mürekkep doldurularak kullanılan yazıkalemi.
dolma otu * Dolma otugillerden, çiçekleri küçük, yeşil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolma otugiller * İki çeneklilerden, örnek bitkisi dolma otu olan ve içine kasık otunu da alan karafilgillerin alt familyası.
dolma yutmak * kanıp aldanmak.
dolmak * (bitkilerde) Olgunlaşmak, erginleşmek.
* Bir yere iyice yayılmak, kaplamak.
* Bir yerde pek çok kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek.
* (süre, hesap) Tamamlanmak.
* Sabrıtükenip öfkesi taşacak duruma gelmek.
dolmalık * Dolma yapmaya yarar.
dolmen * İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmışüç büyük taştan oluşturulmuştaşdevri
mezarı.
dolmuş * Boşyeri kalmamış, meş bu.
* Teker teker yolcu alıp dolunca yola çıkan kayık, motor, otomobil gibi küçük taşıt.
dolmuşdurağı * Dolmuşların yolcu indirip bindirdiği yer.
dolmuşuçak * Belirli merkezler arasında bir tarifeye bağlı olmaksızın düzenlenen ucuz uçak seferi, çartır.
dolmuşyapmak * teker teker yolcu alıp dolunca yola çıkan taşıtla yolcu taşımak.
* birkaç kişi ortaklaşa bir taşıt tutmak.
dolmuşçu * Dolmuşişleten kimse.
dolmuşçuluk * Dolmuşçunun işi veya mesleği.
dolomit * Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat birleşiminde bir mineral.
dolu * Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz
biçimli saydam buz parçalarıdurumunda yere hızla düşen bir yağıştürü.
dolu * İçi boşolmayan, dolmuş, meş bu, boşkarşıtı.
* Bir yerde sayıca çok.
* Boşyeri yok, her yeri tutulmuş.
* Boşvakit olmayan, meşgul.
* (iş, uğraş, olay vb. için) Çok olan.
* (top, tüfek gibi ateşli silâhlar için) İçinde atılacak mermisi bulunan.
* İçki doldurulmuş bardak.
* Bir duygunun güçlü etkisinde olan.
* (tornacılıkta) Delik açılmamış, (gereç).
dolu dizgin * (süvari ve at arabası için) Son hızla.
* Önüne geçilemeyecek biçimde; çok olarak.
dolu dizgin gitmek * son hızla koşmak.
* önüne geçilemeyecek biçimde olmak.
dolu serpme * Zımpara üretiminde tanecikler arasında belirli boşluklar kalmayacak biçimde düzenlenen tane yapıştırma
işlemi.
dolu yağmak * dolu yere düşmek.
dolukma * Dolukmak işi.
dolukmak * Göz yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek.
doluluk * Dolu olma durumu.
dolum * Doldurma işi.
dolunay * Ayın tam bir daire olarak dolgun, parlak görüldüğü evre, bedir.
dolup taşmak * gereğinden çok olmak, gereğinden çok kaplamak.
dolusu * Doldurulacak miktar.
doluş * Dolmak işi veya biçimi.
doluşma * Doluşmak işi.

Bir yanıt yazın