doluşmak | * Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek. |
doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı | * içinden çıkılmayan güç bir durum karşısında söylenir. |
domalan | * Asklımantarlardan, toprak içinde yumru biçiminde yetişen, yenilebilen bir bitki, yer mantarı, keme (Tuber melanosporum). |
domalış | * Domalmak işi veya biçimi. |
domalma | * Domalmak işi veya durumu. |
domalmak | * Dizler bükük, başileride, çömelmiş bir durum almak. |
domaltma | * Domaltmak işi veya durumu. |
domaltmak | * Domalmasını sağlamak. |
domates | * Patlıcangillerden, yapraklarıtüylü, çiçekleri salkım durumunda, vitamince zengin, kırmızıürünü için yetiştirilen bir bitki (Lycopersion esculentum). * Bu bitkinin yenilen ürünü. |
domates çorbası | * Ana maddesi domates suyu olan çorba. |
domates salçası | * Yemeklere tat ve lezzet vermek için domatesten yapılan salça. |
dombay | * Manda, su sığırı. |
domdom kurşunu | * Vahşî hayvanlarıöldürmek için kullanılan tüfek kurşunu, dumdum. |
domestik | * Evcil. * İç, ülke içi. |
dominant | * Hâkim, başta gelen, egemen, başat. |
domino | * Üzerleri noktalarla işaretli dikdörtgen biçiminde 28 taşla masa üzerinde oynanan bir oyun. * Maskeli balolarda giyilen kukuletalıuzun giysi. |
dominyon | * İngiliz uluslar topluluğuna üye olan bağımsız ülkelere verilen ad. |
domur | * Kabarcık. * Tomurcuk. |
domur domur | * Boncuk gibi iri taneler durumunda. * Kabarık kabarık. |
domuz | * Çift parmaklılardan eti ve yağı için beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica). * Hain, aksi, ters, inatçı. |
domuz arabası | * Ağır yükleri yakın yerlere taşımak için kullanılan, ufak tekerlekli, üstü düz, alçak araba. |
domuz ayrık otu | * Buğdaygillerden, tarıma zararlı bir bitki (Cynodon dactylon). |
domuz balığı | * Yunus balığı gillerden bir memeli türü (Phocaena communis). |
domuz damı | * Maden kuyularında, çökme tehlikesi olan yerlerde her yanıdireklerle örülen boşluk. |
domuz dikeni | * Yapraklarısapsız ve dikenli, çiçekleri etli otsu bir bitki. |
domuz gibi | * kötü huylu ve hain. * adamakıllı, iyice. |
domuz gibi yemek (veya tıkınmak) | * oburcasına çok yemek. |
domuz otu | * Kumsallarda ve kayalıklarda yetişen sarıçiçekli ot. |
domuz yağı | * Domuzdan çıkarılan yağ. |
domuzayağı | * Tüfek namlusundan sıkıyıçıkarmaya yarar çengelli çubuk. |
domuzdan (bir) kıl çekmek (veya koparmak) | * sevilmeyen veya eli sıkı olan birinden bir şey alabilmek. |
domuzgiller | * Çift parmaklılar takımının, gevişgetirmeyenler alt takımına giren bir familya. |
domuzlan | * Kın kanatlılardan bir böcek (Brachynus crepitans). |
domuzlaşma | * Domuzlaşmak işi. |
domuzlaşmak | * Hainlik etmek, aksilik etmek. |
domuzluk | * Hainlik, haincesine inatçılık. * Su değirmeninde çarkın bulunduğu ve döndüğü yer. |
domuzluk etmek | * hainlik etmek, haince davranmak, inatçılık etmek. |
domuztırnağı | * Palanganın takılması için kullanılan, bir yanıçatal biçiminde çift tırnaklı, öbür yanıhalkalıdemir kanca. |
domuzuna | * İnat olsun diye, inadına. * İyiden iyiye, adamakıllı, çok. |
don | * Giysi. * Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot. * At tüyünün rengi. |
don | * Hava sıcaklığının sıfırdan aşağıdüşmesiyle suların buz tutması. |
don çözülmek | * hava ısınarak buzlar erimeye başlamak. |
don gömlek | * Üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuşdurumda. |
don kesmek | * (bitki) soğuktan bozulmak, donmak. |
don tutmak | * buz tutmak, donmak. |
don yağı | * Bayağısıcaklıkta katıdurumda bulunan ve iç yağlarının eritilmesiyle elde edilen hayvansal yağ. * Soğuk ve sevimsiz kimse. |
don yağı gibi | * konuşmayan, hareketsiz kimseler için söylenir. |
dona çekmek | * hava, sularıdonduracak kadar soğumak. |
donakalma | * Donakalmak durumu. |
donakalmak | * Şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek. |
Kategoriler