dökmek | * Sıvıveya tane durumunda olan şeyleri bulunduklarıyerden, kaptan başka bir yere boşaltmak. * Belli bir yere boşaltmak. * Akıtmak, düşürmek. * Saçmak, serpmek. * Salmak, bırakmak. * Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek. * Teninde kızamık, kızıl, su çiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızılekeler çıkmak. * Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı gibi şeyleri kalı ba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak. * Sulu hamuru kızgın yağveya tepsinin içine akıtarak pişirmek. * Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak. * Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek. * Çok söylemek. * Bir şeyi yok etmek için atmak. * Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak. * Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak. * Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak. * Yakmak, tutuşturmak. * Kullanmak, harcamak, sarf etmek. |
döktürme | * Döktürmek işi. |
döktürmek | * Dökmek işini yaptırmak. * Kolaylıkla ve güzel söylemek, yazmak veya oynamak. |
dökük | * Dökülmüş. * Çok eskimiş. * Dökümlü. |
döküklük | * Dökülmüşolma durumu. |
dökülgen | * Bir çeşit üzüm. |
dökülme | * Dökülmek işi. |
dökülmek | * Dökmek işi yapılmak veya dökmek işine konu olmak. * Kır, sokak gibi yerlerde insanlar çokça birikmek. * Çok eskimişolmak, değerini ve güzelliğini yitirmek. * (kumaşiçin) Dökümlü olmak. * Çok yorgun, hasta olmak. * Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak. * (akarsular için) Göl veya denizde son bulmak. * Yerinden ayrılmak, düşmek. * Çıkmak, ortaya konulmak. * Salınmak, serbest bırakılmak. * Kaplamak, yayılmak. |
dökülüp saçılmak | * soyunmak, çok açılmak. * bir şey uğruna çok para harcamak. |
dökülüş | * Dökülmek işi veya biçimi. |
döküm | * Kalı ba dökme işi ve bunun yapılışyöntemi. * Kalı ba dökme yoluyla yapılmış(nesne). * Kumaşın dökümlü olma niteliği. * Bir şeyi ayrıntılı olarak ortaya koyma. * Dökülme zamanı. |
döküm evi | * Fabrikalarda döküm yapılan yer. |
dökümcü | * Döküm işleri yapan kimse, dökmeci. |
dökümcülük | * Dökümcünün işi ve zanaatı, dökmecilik. |
dökümhane | * Döküm evi. |
dökümleme | * Dökümlemek işi. |
dökümlemek | * Bir işin dökümünü yapmak. |
dökümlü | * Niteliğinden ötürü kolayca istenilen biçim verilebilen (kumaş). |
dökünme | * Dökünmek işi. |
dökünmek | * Kendi üstüne dökmek. * Rahat bir kıyafet giymek. |
döküntü | * Dökülmüş, saçılmışşeyler. * Bir topluluktan geri kalmışkimseler. * Bazıhastalıklarda görülen çı ban, leke, uçuk gibi hastalık belirtisi. * Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığıkaya kümesi. * İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat. * Değersiz, bayağı, ayak takımından olan. * Parçalanan taşların yamaç aşağıkayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer. * (kâğıtçılıkta) Üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur hâline getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı. |
döküntülü | * Döküntüsü olan. * Deride döküntü ile görülen, döküntü ile beliren (hastalık). |
döküntüsüz | * Döküntüsü olmayan. |
döküp saçmak | * dağıtmak, ziyan etmek. |
döl | * Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya yeni bireylerin bütünü, zürriyet, nesil. * Yavru, çocuk. |
döl almak | * cins bir hayvandan yararlanarak iyi cins yavru almak. |
döl ayı | * Hayvanların yavruladıklarıay. |
döl döş | * Çocuklar ve torunlar, soy sop. |
döl döşsahibi olmak | * çocuk ve torunları bulunmak. |
döl eşi | * Etene, son, meşime. |
döl vermek | * yavru vermek, üremek. * ürün vermek. |
döl yatağı | * Memelilerde dölün ana karnında iken, içinde bulunduğu organ, rahim. |
döl yolu | * Döl yatağının ağzından dışarıya doğru uzanan yol, vagina. |
dölek | * Ağır başlı, uslu, ağır davranışlı. * Düz, engebesiz (toprak parçası). |
dölleme | * Döllemek işi, ilkah. |
döllemek | * Erkek gamet bir yumurtacıktaki dişi gametle kaynaşmayısağlayarak yumurtacığıtam bir hücre durumuna getirmek, ilkah etmek. |
dölleniş | * Döllenmek işi veya biçimi. |
döllenme | * Erkek gametle dişi gametin kaynaşmasıyla yumurtacığın embriyon durumuna gelmesi, aşılanma, ilkah. * Tozlaşma. |
döllenmek | * Döllemek işine konu olmak, aşılanmak. |
döllenmesiz | * Döllenmemişolan. |
döllenmesiz üreme | * Döllenmemişyumurtanın gelişmesiyle oluşan üreme biçimi, partenogenez. |
döllü döşlü | * Dölü döşü olan. * Çocuk veya torun sahibi olarak. |
dölüt | * Embriyonun, bütün organları belirdikten sonra aldığı ad, cenin. |
dömifinal | * Yarıfinal. |
dömivole | * Futbolda topun yere vurup sektiği anda, ayakla yapılan vuruş. |
dönbaba | * Turnagagası. |
döndürme | * Döndürmek işi, irca, tahvil. |
döndürmek | * Dönmesini sağlamak. * Çevirmek. * Sınıfta bırakmak. * Düzene koymak, yönetmek. |
döndürülme | * Döndürülmek işi. |
döndürülmek | * Döndürmek işine konu olmak. |
Kategoriler