dalyasan | * Sarıkların omuz üzerine dökülen ucu. |
dam | * Yapılarıdışetkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm. * Toprak damlıev, küçük ev, köy evi. * Ahır. * Tutuk evi. |
dam | * Dansta kavalyenin eşi. * İskambil kâğıtlarında kız. |
dam aktarma | * Damın kiremitlerini elden geçirip kırıklarınıdeğiştirme. |
dam altı | * Barınılacak, sığınılacak yer. |
dam koruğu | * Dam koruğugillerden, bir veya çok yıllık türleri olan, ılık iklimlerde yetişen otsu bir bitki (Sedum). |
dam koruğugiller | * İki çeneklilerden örnek bitkisi dam koruğu olan bir bitki familyası. |
dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı | * yersiz ve saçma sözler karşısında hafifseme yollu söylenir. |
dam yandı, içindeki sıçan da (birlikte) yandı | * “bu, büyük bir kayıp, ama eskiden yol açtığırahatsızlık da sona erdi” anlamında kullanılır. |
dama | * Karelere ayrılmışzemin üzerinde on altıtaşla iki kişi arasında oynanan oyun. |
dama çıkmak | * cinsî istekleri artmak. |
dama demek | * gücü kalmayarak bir işi daha ileri götüremeyecek duruma gelmek. * tükenmek. |
dama tahtası | * Üzerinde dama oynanan tahta. |
dama taşı | * Dama oynanan taş. * Sık sık bir yerden başka bir yere giden veya atanan. |
dama taşı gibi oynatmak | * sık sık bir yerden bir yere göndermek veya atamak. |
damacana | * Su veya başka sıvılarıtaşımaya yarayan dar ağızlışişkin karınlı genellikle hasır veya plâstik sepet içinde korunan büyük şişe. |
damacı | * Dama oyuncusu. |
damak | * Ağız boşluğunun tavanı. |
damak eteği | * Damağın kemiksiz ve yumuşak olan arka bölümü. |
damak tadı | * Tat alma duyusuna uygun yiyecek. |
damak ünsüzü | * Dil sırtıyardımı ile ön damakta veya art damakta oluşan ses: g, k, n. |
damaklı | * Damağı olan. |
damaklıdiş | * Damağı ile beraber hazırlanmıştakma diş. |
damaksı | * Boğumlanma noktasıdamakta bulunan (ses). |
damaksıl | * Damakla ilgili. |
damaksıllaşma | * Damaksıllaşmak işi. |
damaksıllaşmak | * Bir kelimede art damaktan çıkan bir ünsüz veya kalın bir ünlü ön damağa kayıp yumuşamak ve incelmek: Yana > yine, alma > elma gibi. |
damaksıllaşmış | * Damaksıllaşan veya gerçekte damaksı olan ünsüze verilen ad. |
damaksıllaştırma | * Damaksıllaştırmak işi. |
damaksıllaştırmak | * Bir fonemin boğumlanma noktasınısert damağa doğru kaydırmak. |
damaksız | * Damağı olmayan. * Tat alma duyusu zayıflamışolan veya bu duyuyu tamamen yitirmişolan (kimse). * Sivri uçlu balıkçı iğnesi. |
damalı | * Üstünde kareler bulunan. |
damar | * Canlıvarlıklarda kanın veya besleyici sıvıların dolaştığıkanal. * Mermerde, bazıtaşlarda ve tahta kesitlerinde renk ayrılığı gösteren dalgalıçizgi. * Başka türden katmanların arasında bulunan sıvı, maden veya mineral katmanı. * Soy, yaradılış. * Huy, mizaç. * İçinde ongun besi suyunun dolaştığı odunsu dokudan boru. * Böceklerde kanat zarınıdik tutmaya yarayan organ. |
damar aktarma | * Vücudun bir yerinden alınan damarıtıkanmışdamarın yerine koymak suretiyle yapılan tedavi, by-pass. |
damar damar | * Çok damarlı. * Katmanlı. |
damar sertliği | * Atardamar iç yüzeyinde yaşlanma, yıpranma, kireçlenme sebebiyle ortaya çıkan kan dolaşımı güçlüğü ve kan basıncının artmasıhastalığı. |
damar tabaka | * İnce kan damarlarından oluşan, göz küresinin içini döşeyen katman. |
damar tıkanıklığı | * Atardamar kanının pıhtılaşmasıveya yağparçacıklarının oluşmasısonucunda meydana gelen tıkanma, amboli. |
damarcık | * Küçük damar. |
damardaraltan | * Damarların kas tabakasını büzerek kanın dolaşımınıçabuklaştıran veya düzenleyen (sinir, madde). |
damargenişleten | * Damarların kas tabakasını gevşeterek çapını büyüten (sinir, madde). |
damarı(veya damarları) kabarmak | * (bir huy veya duygu) güçlü bir biçimde ortaya çıkmak. |
damarı bozuk | * Huysuz, sinirli, aksi, geçimsiz kimse. |
damarıkurusun | * birinin huysuzluğuna öfkelenildiğinde, ilenme olarak söylenir. |
damarıtutmak | * kötü huyu, aksiliği depreşmek. |
damarına (veya damarlarına) işlemek | * kötü bir huy, vazgeçilmez bir biçimde yerleşmek. |
damarına basmak | * birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak. |
damarına çekmek | * soyunun özelliklerini taşımak. |
damarına girmek | * birinin hoşlanacağışeyler yaparak kendisini ona sevdirmek. |
damarını bulmak | * hoşlanabileceği biçimde davranıp uysallığını sağlamak. |
Kategoriler