duygulanım | * Etkilenme, duygulanma. * İstenç ve anlıktan ayrı görülen, duygusal tepkiler gösterme durumu. * Duyarlığın harekete geçişi. * Dışsebeplerle bir ruh durumunun değişmesi. * Tutkudan daha düzenli, ama daha güçsüz olan seçkin bir eğilim. |
duygulanış | * Duygulanmak işi veya biçimi. |
duygulanma | * Duygulanmak durumu, tahassüs. * İç salgı bezlerini de kapsayan türlü etkiler altında duygusal tepkiler gösterme. |
duygulanmak | * Bir olay, bir görünüm karşısında birdenbire güçlü duyguların etkisinde kalmak. |
duygularıaçığa vurmak | * izlenimleri açıkça söylemek, belirtmek. |
duygularıyla davranmak | * (bir kimse) aklından çok duygularının etkisinde kalmak. |
duygulu | * Duygusu, duyarlığıçok olan, kolay duygulanan, içli, hassas. |
duygululuk | * Tepkilerin öncelikle duygulara dayanmasıdurumu. * Çabuk, kolay heyecanlanma eğilimi. * Uyarımlarıalmadaki incelik. |
duygun | * Duygulu, duyar, hassas. |
duygunluk | * Duygun olma durumu, hassasiyet. |
duygusal | * Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hissî. * Duygunun ağır bastığı, duygunun aşırıetkilediği (eser veya insan). |
duygusal düşünme | * Bilgiye dayalıdüşünmenin karşısında, duygusal yaşamdan çıkan ve onunla belirlenen düşünme. |
duygusallık | * Duygusal olma durumu. * Duyumların ve duyguların ağır basması, aşırı bir biçimde insanıetkilemesi durumu. |
duygusuz | * Duygusu, duyarlığı olmayan, hissiz. * Katıyürekli, umursamaz, hissiz. |
duygusuzluk | * Duygusuz olma durumu, hissizlik. * Duygusuzca davranış. |
duyma | * Duymak durumu. |
duymak | * İşitmek, ses almak. * Bilgi almak, öğrenmek, haber almak. * Sezmek, fark etmek, hissetmek. * Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek. * Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket gibi fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek. * Bir ruh durumu içine girmek. |
duymamazlık | * Duymazlık. |
duymazlık | * Duymamışgibi davranma durumu. |
duymazlıktan gelmek | * ilgilenmek istemediği için duymamışgibi davranmak. |
duynak | * Bkz. toynak. |
duysal | * Duyuyla alınan. |
duyu | * İnsanların ve hayvanların, dışdünyanın uyaranlarını görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, hasse. |
duyulma | * Duyulmak durumu. |
duyulmak | * Duymak durumuna konu olmak. |
duyulmamış | * O güne kadar karşılaşılmamış(şey), şaşılacak (şey). |
duyulur | * Duyulan, duyularla algılanabilen. |
duyulur duyulmaz | * çok alçak, ancak işitilebilen (ses). * haber öğrenilir öğrenilmez. |
duyum | * Haber, istihbarat. * Duyu. |
duyum eşiği | * Bir uyarımın, duyabileceği en aşağıderecesi. |
duyum ikiliği | * Bir duyunun başka nitelikte bir duyum uyandırması, bir sesin aynızamanda bir renk duygusu vermesi gibi, sinestezi. |
duyum yitimi | * Bkz. anestezi. |
duyumculuk | * Her bilginin temelinde duyumların bulunduğu ileri sürülen öğretilerin genel adı, sansüalizm. |
duyumlu | * Duyumu olan. |
duyumölçer | * Derinin duyarlığınıölçmeye yarayan alet. |
duyumsal | * Duyu organları ile ilgili. |
duyumsama | * Duyumsamak durumu. |
duyumsamak | * Duyular aracılığıyla bir şeyi algılamak. |
duyumsamazlık | * Duygusuzluk; az ve yavaştepki gösteren, bunun sonucu duygulandırıcısebeplere karşı ilgisiz kalan insanın niteliği. * Düzgülü olarak türlü durumların harekete getirdiği ilgi ve duygulardan yoksun olma durumu. |
duyumsatma | * Duyumsatmak işi. |
duyumsatmak | * Duyumsamasına sebep olmak. |
duyumsuz | * Duyumu olmayan. |
duyumsuzluk | * Duyumsuz olma durumu. |
duyurma | * Duyurmak işi. |
duyurmak | * Duymasını sağlamak. * İlân etmek. * Sezdirmek. |
duyuru | * Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılıveya sözlü haber, ilân, anons. |
duyuru tahtası | * İlânın üzerinde duyurulduğu tahta. |
duyurucu | * Duyurma özelliği olan. |
duyurulma | * Duyurulmak işi. |
duyurulmak | * Duyulmasını sağlamak. * İlân edilmek. |
Kategoriler