Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 82

düğün alayı * Düğüne katılanların çalgıeşliğinde ve toplu hâlde yürümesiyle oluşan topluluk.
düğün bayram etmek * çok sevinmek, çok sevinç duymak.
düğün çiçeği * Düğün çiçeğigillerin örnek bitkisi (Ranunculus).
düğün çiçeğigiller * İki çeneklilerden, bazıtürleri süs bitkisi olarak kullanılan bir familya.
düğün çorbası * Et, un, yoğurt katılarak özellikle düğünlerde yapılan ve üzerine kızgın yağdökülen çorba çeşidi.
düğün değil, bayram değil, eniştem beni neyi öptü * gösterilen yakınlığın, iltifatın gizli bir sebebi olacak.
düğün dernek * Evlenme dolayısıyla yapılan kutlama töreni ve eğlence.
düğün dernek, hep bir örnek * olayların veya yapılan işlerin hep birbirine benzediğini anlatır.
düğün evi * İçinde düğün yapılan yer.
düğün evi gibi * sevinçli ve telâşlı bir kalabalık bulunan (yer).
düğün hamamı * Düğünden bir gün önce gelin ve yakınlarının yiyecek, müzik, oyun ve gösterilerle hoşvakit geçirerek
yıkanıp temizlenme.
düğün pilâvı * Düğünlerde özel olarak pişirilen pilâv.
düğün pilâvıyla dost ağırlamak * başkasının kesesinden veya elinden ikramda bulunmak.
düğün salonu * Kiralanarak içinde eğlence ve toplantıyapılan salon.
düğün yahnisi * Hafifçe kavrulan bol soğan içinde kemikli kuzu etinin ağır ateşte pişirilmesiyle hazırlanan, az sulu yemek
türü.
düğüncü * Düğün sahibi, toycu.
* Düğün çağrıcısı.
* Düğüne katılanlar.
düğüncübaşı * Düğünü yöneten kimse.
düğünsüz * Düğün olmadan, düğün yapmadan, düğünü olmayan.
düğününde kalburla (elekle) su taşımak * bir yardımına karşılık olarak bekâr bir kimseye çok büyük bir yardımda bulunma sözü olarak kullanılır.
düğürcük * İnce bulgur.
dük * Bazıdevletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı.
-dük * Bkz. -dık / -dik vb.
dükkân * Perakende satışyapan esnafın, küçük zanaat sahiplerinin satışyaptıklarıveya çalıştıklarıyer.
* Görevli olarak çalışılan yer, işyeri.
* Kumarhane.
dükkâncı * Dükkân işleten kimse.
düklük * Dük olma durumu.
* Bir dükün yönetimindeki ülke.
düldül * Hz. Ali’ye Peygamber tarafından armağan edilen katırın adı.
* Kötü at.
* Eski otomobil veya modası geçmiş araç.
* Mekanik olarak çalışan oyuncak çocuk arabası.
dülger * Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse.
dülger balığı * Kemikli balıklar takımından, başı büyük, ağzı geniş, vücudu yassıve söbe, üstü dikenli pullarla kaplı bir
balık (Zeus faber).
dülgerlik * Dülgerin zanaatı.
dümbelek * Ağzına deri gerilmiş, çanak biçiminde, darbukaya benzer bir çeşit çalgı.
* Anlayışsız, sersem.
dümbelekçi * Dümbelek çalan veya dümbelek satan kimse.
dümdar * Artçı.
dümdüz * Çok düz.
* Kendi hâlinde, uysal (kimse), basit.
* Bilgisi, görgüsü çok dar bir sınır içinde kalan (kimse).
dümen * Hava ve deniz taşıtlarında, taşıta istenilen yönü vermeye ve belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan
hareketli parça.
* Dalavere, hile.
* Yönetim, idare.
dümen bedeni * Dümen boğazını oluşturmak için boydan boya konulan tek parça.
dümen boğazı * Dümenin dümen yelpazesinden yukarıkalan bölümü.
dümen çevirmek * hileye, düzene başvurmak.
dümen evi * Dümen boğazının geçmesi için kıç bodoslamasının üst ucuna ve teknenin kümbet olan bölümüne açılmış
oval delik.
dümen kırmak * yön değiştirmek.
dümen kullanmak * bir işi kurnazca yönetmek.
dümen neferi * En geride olan, sonuncu, en tembel.
dümen suyu * Gemi giderken arkasında bıraktığıköpüklü iz.
dümen suyundan gitmek * birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak.
dümen tutmak * teknenin gideceği yolu gözleyerek dümeni yönetmek.
dümen yapmak * dalavere, hile ile birini kandırmak, aldatmaya çalışmak.
dümenci * Gemilerde dümeni kullanan kimse.
* En geride olan, sonuncu, en tembel.
* Dalavereci, hileci, düzenbaz.
dümencilik * Dümencinin işi.
* En geride olma durumu, sonuncu olma durumu.
* Dalaverecilik, düzenbazlık, hilecilik.
dümeni eğri * Yan yan yürüyen.
dümeni kırmak * çekip gitmek, kaçmak, uzaklaşmak.
dümenine bakmak * şartlar ne olursa olsun çıkarını gözetmek.

Bir yanıt yazın