Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 83

dümensiz * Dümeni olmayan.
dümtek * Klâsik Türk müziğinde tempo.
dümtek tutmak * tempo tutmak.
dün * Bugünden bir önceki gün.
* Geçmiş.
* Bugünden bir önceki günde.
* Kısa bir süre önce.
dün bir, bugün iki * (işe başladığından beri) çok az zaman geçtiği hâlde.
dün cin olmuş, bugün adam çarpıyor * işinde ustalaşmadan hile yollarına başvuruyor.
dünden * Bugünden bir önceki günden.
* Çoktan, seve seve.
dünden bugüne * çabucak, az zamanda.
dünden hazır (veya razı) * kendisine yapılan bir öneriyi seve seve ve hemen kabul eden.
dünden ölmüş * çalışma hevesi kalmamış.
dünit * Temel maddesi olivin olan iri taneli kayaç.
dünkü * Bugünden bir önceki günle ilgili.
* Yakın geçmişteki.
* Acemi, yeni, toy.
dünkü çocuk * Deneyimi az, toy, acemi.
dünür * Karıkocanın baba ve analarının her biri.
dünür düşmek * bir kızıevlenmek üzere başkası için istemek.
dünür gezmek * evlenecek erkek için kız aramaya çıkmak.
dünür gitmek * evlenecek kimse için kız istemeye gitmek.
dünürcü * Kız görmeye giden kimse, görücü.
dünürcülük * Dünürcünün işi.
dünürleşme * Dünürleşmek işi veya durumu.
dünürleşmek * Kız alıp verme yolu ile hısım olmak.
dünürlük * Dünür olma durumu.
* Evlenme sonucu oluşan yakınlık, akrabalık, sıhriyet.
dünya * Üstünde yaşadığımız gök cismi.
* Dış, çevre, ortam.
* İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu.
* Duygu, düşünce ve hayal âlemi.
* El gün, herkes.
* Meslek veya iş birliği içinde bulunma, camia.
dünya ahret kardeşim olsun * bir kişiye kardeşlik duygusundan başka bir gözle bakılmadığınıanlatır.
dünya âlem * Herkes, bütün insanlar.
dünya başına dar olmak (veya gelmek) * çok sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde kalmak.
dünya başına yıkılmak * çok sıkılmak, umutlarınıyitirmek.
dünya bir araya gelse * dünyadaki bütün insanlar engel olmaya kalksa bile.
dünya durdukça * sonsuzluğa dek, ebediyen.
dünya durdukça durasın! * çok yaşa, Tanrısana sonsuz bir ömür versin!.
dünya evi * Evlilik.
dünya evine girmek * evlenmek.
dünya görmüş * çok gezmiş, çok yer görmüş.
dünya görüşlü * Evrenin ve hayatın anlamını, amacını, değerini insan varlığınıve davranışlarını bütünüyle kavramaya
çalışan genel düşünce, evrene toplu bir bakış.
dünya görüşü * İçinde yaşanılan çağıtanıma, anlama yetisi.
dünya gözü ile görmek * ölmeden önce, sağlığında.
dünya gözüne zindan olmak (görünmek veya kesilmek) * büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içinde olmak.
dünya güzeli * Çok güzel (kadın veya erkek).
dünya kadar * pek çok.
dünya kelâmı * Tanrısözlerinden başka söz.
dünya kelâmıetmek * konuşmak.
dünya malı * Varlık, servet.
* İnsanın hoşuna gidecek, huzur verecek durum ve şartların bütünü.
dünya nimeti * İnsanların dünyada yiyeceği, içeceği, kullanacağı imkânların tümü.
dünya penceresi * Göz.
dünya varmış * sıkıntılı bir durumdan kurtulan kimsenin söylediği söz.
dünya yıkılsa umurunda değil * hiçbir şeyle ilgilenmez, sorumsuz, kaygısız.
dünya yüzü görmemek * kapalı bir yerde sürekli kalmak.
dünyada * (olumsuz fillerle) Hiçbir zaman, hiçbir biçimde.
dünyadan elini eteğini çekmek * bir kenara çekilip çevresiyle ilgisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmamak, dünya işleriyle ilgilenmez
olmak.
dünyadan geçmek (veya el çekmek) * bir kenara çekilip toplum yaşamına karışmamak.

Bir yanıt yazın