Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 84

dünyadan haberi olmamak * çevresinde olup bitenleri bilmemek.
dünyalar (biri) -in oldu * çok sevindi.
dünyalı * Dünyaya ait olan.
dünyalığıdoğrultmak * yaşamısüresince yetecek parayıkazanmak.
dünyalık * Mal, mülk, servet, para.
dünyanın (birşey) -i * pek çok…, hesapsız.
dünyanın dört bucağı * dünyanın her yanı, her yönü.
dünyanın kaç bucak (veya köşe) olduğunu göstermek (anlamak) * dünyada ne gibi güçlükler olduğunu bildirmek (veya anlamak), insanın başına neler gelebileceğini öğretmek
veya öğrenmek.
dünyanın öbür (veya bir) ucu * çok uzak yerler için söylenir.
dünyanın tadınıçıkarmak * bütün zevklerden yararlanmak, mutlu ve rahat yaşamak.
dünyanın ucu uzundur * yaşadıkça insanın türlü durumlarla, çeşitli olaylarla karşılaşabileceğini anlatır.
dünyanın yedi harikası * Eski ulusların olağanüstü olarak niteledikleri yapılar (Mısır piramitleri, Semiramis’in asma bahçeleri,
Zeus’un heykeli, Artemis tapınağı, Mausolos’un anıtkabri, İskenderiye feneri, Rodos heykeli).
dünyasından geçmek * her şeye karşı ilgisiz duruma gelmek.
dünyaya gelmek * (insan için) doğmak.
dünyaya getirmek * doğurmak.
dünyaya gözlerini kapamak (veya yummak) * (insan) ölmek.
dünyaya kazık çakmak (veya kakmak) * çok uzun ömürlü olmak, çok yaşamak.
dünyayıanlamak * dünyada neler olduğunu öğrenmek, deneyimi artmak.
dünyayı gözü görmemek * üzüntü, öfke, karamsarlık ve çok mutlu olma gibi durumlarda başka bir şey düşünememek, ölçülü
davranamamak, yoğun olarak bir işile uğraşma.
dünyayıharam etmek * bir yeri yaşanılmaz duruma getirmek.
dünyayıtoz pembe görmek * üzücü durumlara bile iyimser gözle bakmak.
dünyayıtutmak * çok yayılmak, her yere dağılmak.
dünyayızindan (zehir) etmek (veya dünyayı başına dar etmek) * bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak.
dünyevî * Dünya ile ilgili, dünya işlerine ilişkin, uhrevî karşıtı.
düo * Bkz. duo.
düpedüz * Çok düz ve doğru bir biçimde, dümdüz olarak.
* Başka bir amaç gütmeden, açıktan açığa, açıkçası, gerçekten.
* Yalın, basit, süssüz, sade.
-dür * Bkz. -dır / -dir vb.
-dür- * Bkz. -dır- /-dir- vb.
dürbün * Uzaktaki cisimlerin görüntülerini büyütmeye veya yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki
mercekten oluşan optik alet.
* Gözetleme deliği.
dürbünlü * Dürbünü olan.
dürbünün tersiyle bakmak * o şeyi küçümsemek, olduğundan çok daha az önemli görmek.
dürme * Dürmek işi.
* Lâhana.
* İçine peynir, kıyma gibi şeyler konularak yenilen pişmişyufka; bir tür gözleme.
dürmece * Bağlarda, tomurcuk, yaprak ve salkım yiyerek yaşayan, sarımsı gece kelebeği (Sparganothis pilleriana).
dürmek * Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak.
* Bir şeyi üst üste katlamak.
-dürt- * Bkz. -dırt- / -dirt- vb.
dürtme * Dürtmek işi.
dürtmek * Ucu sivri bir şeyle hafifçe itmek.
* İstenilen şeyi yaptırmak için birine kışkırtıcısöz söylemek, tahrik etmek.
* Uyarmak, ikaz etmek.
* Değmek, dokunmak.
dürtü * Fizyolojik veya ruhî dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan ve canlıyıtürlü tepkilere sürükleyebilen içten
gelen gerilim, muharrik.
dürtükleme * Dürtüklemek, işi.
dürtüklemek * Üst üste birkaç kez dürtmek.
* Birini uyarmak veya kışkırtmak.
dürtülme * Dürtülmek işi.
dürtülmek * Dürtmek işine konu olmak veya dürtmek işi yapılmak.
dürtüş * Dürtmek işi veya biçimi.
dürtüşleme * Dürtüşlemek işi.
dürtüşlemek * Birkaç kez dürtmek.
dürtüşme * Dürtüşmek işi.
dürtüşmek * Birbirini dürtmek.
dürtüştürme * Dürtüştürmek işi.
dürtüştürmek * Kısa aralıklarla sık sık dürtmek.
dürü * Dürülmüşşey.
* Armağan, hediye.
* Çeyiz.
* Düğüne çağrılanlara düğün sahibince verilen armağan.

Bir yanıt yazın