dürü | * Bel denilen tarım aracı. |
dürülme | * Dürülmek işi. |
dürülmek | * Dürmek işine konu olmak veya dürmek işi yapılmak, kıvrılmak. * Bükülmek. * Toplanmak, sarılmak, katlanmak. |
dürülü | * Dürülmüş, kıvrılmış. |
dürülüş | * Dürülmek işi veya biçimi. |
dürüm | * Dürme, silindir biçiminde kıvırma. * Yufka ekmeğinin, içine türlü katıklar konulan sarılmış biçimi. |
dürüm dürüm | * Kıvırarak, silindir biçiminde sararak. * Sövgü sözü olarak kullanılan dürzü sözcüğünün anlamınıpekiştirir. |
dürümleme | * Dürümlemek işi. |
dürümlemek | * Dürüm biçiminde sarmak, kıvırmak. |
dürüst | * Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu. * Doğru, yanlışsız. |
dürüst oyun | * Kurallara ve karşılıklıhoşgörüye bağlıkalarak oynanan oyun, fair-play. |
dürüstlük | * Doğruluk. |
dürüşt | * Sert, gücendirici, kırıcı. |
Dürzî | * Suriye’nin Havran bölgesinde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir Müslüman topluluğu. |
dürzü | * Ağır bir hakaret ve küfür sözü olarak kullanılır. |
düse | * Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de üç benekli olan yanlarının üste gelmesi. |
düstur | * Genel kural, kaide. * Yasaları içine alan kitap. |
düş | * Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya. * Gerçek olmayan şey, imge, hayal. * Gerçekleşmesi istenen şey, umut. |
düşgörmek | * rüya görmek. |
düşgücü | * Bir şeyi zihinde canlandırma, yaratma, düşünme yeteneği, hayal gücü. * Muhayyile. |
düşkırıklığı | * Çok istenilen veya umulan bir şey gerçekleşmediğinde duyulan üzüntü, hayal kırıklığı. |
düşkurmak | * bir şeyi zihinde düşünüp canlandırmak, hayal kurmak. |
düşçü | * Sürekli hayal kuran, hayalperest. |
düşçülük | * Düşçü olma durumu. * Bilincin zayıflamasıyla ortaya çıkan bir ruh bozukluğu durumu. |
düşe kalka | * Güçlükle. * Biriyle yakın ilişki kurarak. |
düşes | * Dükün karısı. |
düşeslik | * Düşes olma durumu. |
düşeş | * Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de altı benekli olan yanlarının üste gelmesi. * Umulmayan iyi bir rastlama. |
düşeşatmak | * umulmadık bir başarıkazanmak. |
düşey | * Yer çekimi doğrultusunda olan, şakulî. |
düşey çember | * Bir yerin düşeyini sınırlayan çember (veya düzlem). |
düşey düzlem | * İzdüşüm düzlemi. |
düşeyazma | * Düşeyazmak işi. |
düşeyazmak | * Düşecek gibi olmak. |
düşeylik | * Düşey olma durumu veya düşey durumda bulunan bir cismin özelliği. |
düşkü | * Görev ve meslek çalışmasıdışında severek yapılan, dinlendirici, oyalayıcıuğraş, hobi. |
düşkün | * Bir şeye kendini aşırıvermişolan çok bağlı, meraklı, müptelâ. * Eski değer ve onurunu yitirmiş. * Büyük geçim sıkıntısına düşmüş. * Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahınıyitirmiş. * Yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş. |
düşkün olmak | * çok önem, değer vermek. |
düşkünler evi | * Çalışma gücünden yoksun, kazancı olmayan yoksul kimselerin barındırıldığıtoplumsal bir yardım kuruluşu, darülâceze. |
düşkünler yurdu | * Bkz. düşkünler evi. |
düşkünleşme | * Düşkünleşmek durumu. |
düşkünleşmek | * Düşkün duruma gelmek. |
düşkünlük | * Düşkün olma durumu, iptilâ. * Çoğu kez yapıya bağlısürekli ve aşırı güçsüzlük. * Rezillik, insana yakışmayan hayat. * (paraca) Sıkıntıda olma, gözden düşme. |
düşkünü | * tutkun, çok önem, değer veren. |
düşleme | * Düşlemek işi. |
düşlemek | * Bir şeyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biçimde tasarlamak, zihinde canlandırmak. |
düşman | * Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan (kimse), yağı, hasım. * Birbirleriyle savaşan devletler ve bu devletlerin asker, sivil bütün uyrukları. * Aralarında birbirleriyle çatışmaya varacak ölçüde anlaşmazlık olan tarafların her biri. * Bir şeyin yaşamasına, barınmasına engel olan (güç, tutum vb.). * Bir şeyi büyük ölçüde kullanıp tüketen. * Bazışeylerden nefret eden, tiksinen kimse. |
düşman ağzı | * Düşmanın uydurduğu söz, bir durumu kötü gösteren söz. |
düşman başına | * kötü bir durumun ağırlığını göstermek için kullanılır. |
düşman çatlatmak | * iyi durum ve başarılarla düşmanıkıskandırmak veya kızdırmak. |
Kategoriler