Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 16

elbet * Her hâlde, şüphesiz, kuşkusuz.
elbette * Elbet.
elbise * Giysi.
elbise dolabı * İçindeki askılara giysi asılan, genellikle tahtadan yapılan ve özel bölmeleri olan mobilya.
elbiseli * Elbisesi olan, giyinik.
elbiselik * Giysi yapılmaya elverişli (kumaş).
elbisesiz * Elbisesi olmayan, çıplak.
elci * Bazıyörelerde mevsimlik tarım işçisi toplayıp işçi ile işveren arasında aracılık yapan kimse.
elcik * Bisiklet ve motosiklette dümenin elle tutulan kısımlarına geçirilen ve yumuşak, sentetik maddeden yapılan
kaplama.
elçek * Geline kına yakılmasından sonra elinin içine girdiği, kumaştan yapılmış bir tür eldiven.
elçi * Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse, sefir.
* Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse.
* Yalvaç, peygamber, resul.
elçilik * Elçi olma durumu.
* Elçinin görevi veya makamı, sefirlik, sefaret.
* Elçinin görevini yaptığıyapı, sefaret, sefarethane.
elçilik etmek (veya yapmak) * elçilik görevinde bulunmak.
* iki taraf arasında uzlaştırma görevini yapmak.
elçilik uzmanı * Elçiliğin, belli bir kolundaki görevli uzmanı, ataşe.
elçim * Bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne.
* Tutam, bir demet, bir parça.
elçiye zeval olmaz * bir kimseden başka bir kimseye bir öneri ulaştıran kimse bu aracılığından dolayısorumlu tutulmaz.
elde * Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan (şey).
elde avuçta (bir şey) kalmamak * mal ve parasınıharcayıp bitirmişolmak.
elde avuçta (ne varsa) * (mal, para vb. için) ne varsa, hepsi.
elde bir * Kesinlikle gerçekleşecek şey.
elde bulunan * sahip bulunulan, hazırdaki.
elde etmek * bir şeye sahip olmak.
* bir kimseyi kendi hizmetine almak veya kendinden yana çekmek.
elde kalmak * elinde kalmak.
elde olmamak * elinde olmamak.
elde tutmak * sahibi olsun olmasın, bir malımülkiyeti altına bulundurmak, zilyet olmak.
eldeci * Sahibi kendisi olsun olmasın bir malıkullanmakta olan, elinde tutan kimse, zilyet.
eldeki * elde bulunan, hazırdaki.
eldeli * Toplama veya çarpmalarda bir sonraki basamağa aktarılan sayı.
elden * Aracısız olarak, kendisi tarafından.
* Birinin aracılığıyla.
elden ağıza yaşamak * günlük kazancıancak ihtiyaçlarınıkarşılayacak kadar olmak.
elden almak * bir malıpazara çıkarılmadan sahibinin elinden satın almak.
elden ayaktan düşmek (veya kesilmek) * yaşlılık sebebiyle veya sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek.
elden bırakmamak * bir şeyle sürekli ilgilenmek, elden düşürmemek.
elden çıkarmak * bir şeyin sahipliğini başkasına geçirmek, satmak.
elden çıkmak * malı olmaktan çıkmak, satılmak.
elden düşme * Az kullanılmışve sahibinin elinden ucuza alınmış(eşya).
elden düşürmemek * bazışeylerle bir süre çok ilgilenmek.
elden ele * Bir kişiden ötekine.
elden ele dolaşmak * birçok sahip değiştirmek veya birçok kimselerce ele alınmak.
elden ele geçmek * bir şey sahip değiştirmek.
elden geçirmek * eksiklik veya bozukluklarını gidermek veya denetlemek için incelemek.
elden gel! * ver!.
* kutlayalım.
elden geldiği kadar
elden gelmemek * yapamamak, dayanamamak.
elden gitmek * bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak.
elden kaçırmak * elde edilebilecek bir şeyden türlü sebeplerle yararlanamamak.
elden kaçmak * elde edememek.
* fırsatıkaçırmak, değerlendirememek.
elden ne gelir? * çaresiz bir durumda yapılacak bir şey olmadığınıanlatır.
elden vefa, zehirden şifa * zehirden şifa beklenilmeyeceği gibi yabancılardan da yardım ve iyilik beklemek boştur.
eldesiz * Toplama veya çarpmalarda toplam ve çarpımın dokuzdan büyük olmaması.
eldiven * Dışetkilerden korumak için ele giyilen kumaş, deri veya kauçuktan yapılan el giysisi.

Bir yanıt yazın