eli yatmak | * eli alışmak. |
eli yordamlı | * Eli işe yakışır, yatkın. |
eli yüzü düzgün | * yüzüne bakılır, güzelce. |
elif | * Arap alfabesinin ilk harfinin adı. |
elifba | * Arapça, Farsça ve Osmanlıcanın alfabesi. |
elifî | * Bantlarla süslenmiş bir tür kumaş. |
elifi elifine | * tam, tam olarak, noktasınoktasına. |
elifi mertek sanmak | * çok cahil olmak. |
elik | * Dağkeçisi, yaban keçisi. |
elîm | * Acınacak, acıklı. |
elimi sallasam ellisi, başımısallasam tellisi | * Bkz. elini sallasa ellisi, başınısallasa tellisi. |
elin (veya âlemin) ağzıtorba değil ki büzesin | * başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız; halk elverişli bir durum karşısında çeşitli yorumlar yapar. |
elinde | * bakımı, gözetimi altında. * egemenliği altında, yetkisinde. |
elinde avcunda nesi varsa | * parasının, varlığının hepsi. |
elinde bulunmak (veya olmak) | * o şeye sahip bulunmak. |
elinde büyümek | * büyütülmek, bakılmak. * eğitilmek, bilgi, görgü ve terbiye sahibi olmak, yetiştirilmek. |
elinde kalmak | * birinin bakımında, yönetiminde olmak. * bir şey satılmayıp sahibinde kalmak. |
elinde olmak | * isteyince o işi yapabilmek. |
elinde olmamak | * iradesi dışında bulunmak. |
elinde tutmak | * kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak. * bir malısatmayıp bekletmek. |
elinde… var | * yapar, bilir, bulundurur. |
elinden | * yüzünden,… -den dolayı. |
elinden bir iş(veya şey) gelmemek | * çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir işyapamamak. |
elinden bir kaza (veya sakatlık) çıkmak | * istemeyerek birini yaralamak veya öldürmek. |
elinden çıkmak | * birisi tarafından yapılmak. * ustaca hazırlanmak üretilmek. |
elinden geleni ardına (arkasına) koymamak | * yapabileceği bütün kötülükleri yapmak. |
elinden geleni yapmak | * gücünün yettiğini yapmak. |
elinden gelmek | * yapabilmek. |
elinden gelmemek | * çaresizlikten, başka türlü yapamamak. |
elinden hiçbir şey kurtulmamak | * her şeyi becerebilmek. |
elinden işçıkmamak | * çabuk işgörememek. |
elinden iyi işgelmek | * becerikli, hünerli olmak. |
elinden kan çıkmak | * cinayet işlemek. |
elinden kurtulmak | * birinden kaçmayı başarmak. |
elinden tutmak | * yardım etmek; kayırmak. |
eline (elinize veya ellerinize) sağlık | * el emeği ile güzel bir şey yapana söylenen bir övgü sözü. |
eline ağır | * elinden çabuk işçıkmayan. |
eline almak | * bir işin veya yerin yönetimini emri altına almak. * bir işi kendi yapmaya başlamak. |
eline ayağına kapanmak (sarılmak veya düşmek) | * birine çok yalvarmak. |
eline ayağına üşenmemek | * her türlü ayak hizmetlerini yüksünmeden yapmak, hamarat olmak. |
eline bakmak | * bir kimsenin yardımıyla geçinmek. * ne getirdi diye gözlemek. |
eline çabuk | * Çabuk işgören. |
eline doğmak | * yaşlı bir kimse, birini, çocukluğundan beri çok yakından tanımak. |
eline düşmek | * egemenliği, buyruğu altına girmek. * yakalanmak. * birine muhtaç olmak. * rastlamak, tesadüf etmek. |
eline erkek eli değmemişolmak | * (kız için) namuslu olmak. |
eline eteğine doğru | * her türlü kötülükten uzak olan, dürüst. |
eline eteğine sarılmak | * çok yalvarmak. |
eline fırsat geçmek | * imkân bulmak. |
eline geçmek | * kazanmak, edinmek, elde etmek. * rastlamak, bulmak. * yakalamak. |
eline kalmak | * ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak. |
Kategoriler