emanetullah | * Sığıntı, yetim ve öksüz (çocuk). |
emare | * Belirti, iz, ipucu. |
emarecik | * Küçük iz, ufak belirti. |
emaret | * Emirlik, beylik. |
emay | * Bazımaddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya donuk cama benzeyen cilâ. |
emaye | * Üzeri emayla kaplanmışolan. * (fotoğrafçılıkta) Işığa karşıhassas malzeme. |
emaylama | * Emaylamak işi. |
emaylamak | * Emayla kaplamak. |
embriyolog | * Embriyoloji uzmanı. |
embriyoloji | * Dölüt durumuna gelinceye kadar oğulcuğun geçirdiği gelişim evrelerini inceleyen biyoloji kolu. |
embriyon | * Oğulcuk, rüşeym. |
emcek | * Meme. |
emcik | * Meme. |
emdiği (helâl) süt haram olmak | * doğruluktan ayrılmak, kötü işler yapmak, anaya babaya saygısızca davranmak. |
emdirme | * Emmesini sağlamak, emdirmek işi. |
emdirmek | * Emmesini sağlamak. |
emdirtme | * Emdirtmek işi. |
emdirtmek | * Emdirmesini sağlamak. |
eme seme yaramamak | * işe yaradığıkabul edilmemek, makbule geçmemek, takdir edilmemek. |
eme yaramak | * işe yaramak, yararlı olmak. |
emeç | * Su ve kara yosunlarının, kökü andıran tutunma organı. |
-emeç | * Bkz. -amaç / -emeç. |
emeği çekilmiş | * çok emek verilerek hazırlanmış(yemek). |
emeği geçmek | * bir şeyin ortaya çıkması için çalışmışolmak. |
emek | * Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü. * İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma süreci, say. * Uzun ve yorucu, özenli çalışma. |
-emek | * Bkz. -amak / -emek. |
emek çekmek | * bir işte çok çalışarak yorulmak. |
emek harcamak | * çaba göstermek. |
emek vermek | * bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak. |
emekçi | * Emek karşılığı geçimini sağlayan kimse. * Herhangi bir üretim aracına sahip olmayan, geçimini emeği karşılığında sağlayan işçi. |
emekçilik | * Emekçi olma durumu. |
emekleme | * Emeklemek işi. |
emekleme çağı | * Bir şeyde henüz olgunluk, tecrübe kazanılmamışdönem. |
emekleme dönemi | * Emekleme çağı. |
emeklemek | * Dizler ve eller üzerinde yürümek. * Bir işe yeni başlarken tecrübesizlikten ötürü acemilik geçirmek. |
emekli | * Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli. * Belirli bir süre çalıştıktan sonra kanunlar gereği işi ile ilgisi kesilerek kendisine aylık bağlanmışolan (kimse). |
emekli maaşı | * Bkz. emekli aylığı. |
emekli aylığı | * Emekli olduktan sonra ödenen aylık. |
emekli ikramiyesi | * Emekli olma sırasında yapılan toplu ödeme. |
emekli olmak | * belirli bir süre çalıştıktan sonra kanun ile sağlanan haklardan yararlanarak görevinden ayrılmak, tekaüt olmak. |
emeklilik | * Emekli olma durumu, tekaütlük. |
emeklilik çağı | * Emekli olduktan sonraki dönem. |
emekliye ayırmak (çıkarmak veya çıkartmak) | * kanuna göre aylık bağlayarak bir görevliyi görevinden ayırmak. |
emekliye ayrılmak (veya çıkmak) | * emekli olmak, tekaüde sevk olunmak. |
emeksiz | * Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz. |
emeksiz evlât | * Üvey evlât. |
emektar | * Bir görevde uzun süre kalıp o işe emeği geçmişolan (kimse). * Çok kullanılmış, eski. |
emektarlık | * Emektar olma durumu. |
emel | * Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek. |
emel beslemek | * isteği, arzuyu sürekli düşünmek veya güçlendirmek. |
Kategoriler