Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 24

emanetullah * Sığıntı, yetim ve öksüz (çocuk).
emare * Belirti, iz, ipucu.
emarecik * Küçük iz, ufak belirti.
emaret * Emirlik, beylik.
emay * Bazımaddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya
donuk cama benzeyen cilâ.
emaye * Üzeri emayla kaplanmışolan.
* (fotoğrafçılıkta) Işığa karşıhassas malzeme.
emaylama * Emaylamak işi.
emaylamak * Emayla kaplamak.
embriyolog * Embriyoloji uzmanı.
embriyoloji * Dölüt durumuna gelinceye kadar oğulcuğun geçirdiği gelişim evrelerini inceleyen biyoloji kolu.
embriyon * Oğulcuk, rüşeym.
emcek * Meme.
emcik * Meme.
emdiği (helâl) süt haram olmak * doğruluktan ayrılmak, kötü işler yapmak, anaya babaya saygısızca davranmak.
emdirme * Emmesini sağlamak, emdirmek işi.
emdirmek * Emmesini sağlamak.
emdirtme * Emdirtmek işi.
emdirtmek * Emdirmesini sağlamak.
eme seme yaramamak * işe yaradığıkabul edilmemek, makbule geçmemek, takdir edilmemek.
eme yaramak * işe yaramak, yararlı olmak.
emeç * Su ve kara yosunlarının, kökü andıran tutunma organı.
-emeç * Bkz. -amaç / -emeç.
emeği çekilmiş * çok emek verilerek hazırlanmış(yemek).
emeği geçmek * bir şeyin ortaya çıkması için çalışmışolmak.
emek * Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü.
* İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de
kendisini değiştiren çalışma süreci, say.
* Uzun ve yorucu, özenli çalışma.
-emek * Bkz. -amak / -emek.
emek çekmek * bir işte çok çalışarak yorulmak.
emek harcamak * çaba göstermek.
emek vermek * bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak.
emekçi * Emek karşılığı geçimini sağlayan kimse.
* Herhangi bir üretim aracına sahip olmayan, geçimini emeği karşılığında sağlayan işçi.
emekçilik * Emekçi olma durumu.
emekleme * Emeklemek işi.
emekleme çağı * Bir şeyde henüz olgunluk, tecrübe kazanılmamışdönem.
emekleme dönemi * Emekleme çağı.
emeklemek * Dizler ve eller üzerinde yürümek.
* Bir işe yeni başlarken tecrübesizlikten ötürü acemilik geçirmek.
emekli * Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli.
* Belirli bir süre çalıştıktan sonra kanunlar gereği işi ile ilgisi kesilerek kendisine aylık bağlanmışolan (kimse).
emekli maaşı * Bkz. emekli aylığı.
emekli aylığı * Emekli olduktan sonra ödenen aylık.
emekli ikramiyesi * Emekli olma sırasında yapılan toplu ödeme.
emekli olmak * belirli bir süre çalıştıktan sonra kanun ile sağlanan haklardan yararlanarak görevinden ayrılmak, tekaüt
olmak.
emeklilik * Emekli olma durumu, tekaütlük.
emeklilik çağı * Emekli olduktan sonraki dönem.
emekliye ayırmak (çıkarmak veya çıkartmak) * kanuna göre aylık bağlayarak bir görevliyi görevinden ayırmak.
emekliye ayrılmak (veya çıkmak) * emekli olmak, tekaüde sevk olunmak.
emeksiz * Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz.
emeksiz evlât * Üvey evlât.
emektar * Bir görevde uzun süre kalıp o işe emeği geçmişolan (kimse).
* Çok kullanılmış, eski.
emektarlık * Emektar olma durumu.
emel * Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek.
emel beslemek * isteği, arzuyu sürekli düşünmek veya güçlendirmek.

Bir yanıt yazın