emniyet amiri | * İlçelerin genel güvenliğinden kaymakama karşısorumlu olan amir. |
emniyet durağı | * Su altına dalan kişilerin vurgun yememesi için su yüzüne çıkışmesafesinde sağlık yönünden güvenli bölge. |
emniyet düğmesi | * Patlayıcıve yanıcıaletlerin güvenle kullanılmasına yardımcı olan, kullanıldığızaman açık, kullanılmadığı zaman da kapalıtutulan düğme. |
emniyet etmek | * güvenmek. |
emniyet kemeri | * Uçaklarda, otomobillerde vb. de güvenlik bakımından bele takılan kemer. |
emniyet kilidi | * Kapıve kasalarda güvenliği sağlayan kilit. |
emniyet müdürü | * İlin genel güvenliğinden valiye ve iç işleri bakanına karşısorumlu olan müdür. |
emniyet supabı | * Makinelerde güvenli kullanımısağlayan alet. |
emniyet vermek | * güven vermek. |
emniyetli | * İnanılır, güvenilir. |
emniyetsiz | * İnanılmaz, güvenilmez. |
emniyetsizlik | * Güvensizlik. |
emoglobin | * Bkz. hemoglobin. |
emoroit | * Basur. |
empermeabl | * Yağmurluk. |
emperyalist | * Emperyalizm yanlısı olan (kimse). |
emperyalizm | * Bir milletin başka bir milleti siyasî ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıveya yayılmayı istemesi, yayılmacılık. |
empirme | * Emprime. |
empoze | * Zorla benimsetilmiş, kabul ettirilmişolan. |
empoze etmek | * bir şeyi zorla benimsetmek, kabul ettirmek. |
empresyonist | * İzlenimci. |
empresyonizm | * İzlenimcilik. |
emprezaryo | * Belli bir yüzde karşılığında, bir sanatçının çalışma programlarınıve anlaşmalarını düzenleyen kimse. |
emprime | * Değişik renkte boya kullanılarak, kumaşüzerine desen ve zemin basma işlemi. * Bu işleme uğratılan (ipekli, yünlü vb. kumaş). |
emraz | * Hastalıklar. |
emre muharrer senet | * İçinde yazılı olan paranın gene onda yazılıkimseye veya onun göstereceği birine ödenmesi gereken buyruğa yazılısenet. |
emretme | * Emretmek işi. |
emretmek | * Buyurmak, emir vermek. |
emretti patrik efendi! | * birinin yersiz bir buyruğuna karşıalay yollu kullanılır. |
emreyleme | * Emreylemek işi veya durumu. |
emreylemek | * Buyurmak, emretmek. |
emrihak | * Ölüm. |
emrihak vaki olmak | * ölmek. |
emrine girmek | * bir kimsenin buyruğu altında bulunmayıkabul etmek. |
emrine vermek | * görevlendirmek, atamak. * yararlanması için ayırmak. |
emrivaki | * Oldu bitti, olup bitti. |
emrivaki yapmak | * Bkz. oldu bittiye getirmek. |
emsal | * Benzerler. * Yaşıt, eş, denk. * Örnek. * Kat sayı. |
emsalsiz | * Eşsiz, eşi benzeri olmayan, bir benzeri daha bulunmayan. |
emsalsizlik | * Eşsiz olma durumu, eşsizlik. |
emtia | * Mallar, satılacak şeyler. |
emval | * Mallar, para ile alınan şeyler. |
emzik | * Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme. * Beslemek için süt çocuklarına meme yerine emdirilen ağzıkauçuklu süt şişesi, biberon. * İbrik, çaydanlık, testi gibi kapların, suyu azar azar akıtmaya yarayan içi delik uzantısı, ibik. * Sigara ağızlığı. |
emzik borusu | * Doğrudan doğruya sobaya takılan dirsek boru. |
emzikli | * Emziği olan. * Memede çocuğu olan (kadın). |
emziksiz | * Emziği olmayan. |
emzirilme | * Emzirilmek işi. |
emzirilmek | * Çocuğa meme verilmek. |
emziriş | * Emzirmek işi veya biçimi. |
emzirme | * Emzirmek işi. |
Kategoriler