engel balığı | * Uskumru cinsinden küçük balık. |
engel çıkarmak | * bir işin yapılmasınızorlaştırmak. |
engel olmak | * önlemek, geciktirmek. |
engel sınavı | * Yönetmeliklerde belirtilen özürleri sebebiyle herhangi bir sınava zamanında giremeyen öğrenciler için açılan sınav. |
engelleme | * Engellemek işi. * İstek, ihtiyaç veya bir davranışın belli bir sonuca ulaşmasının önlenmesi. * (siyasî kuruluşlar vb. de) Tartışma yöntemlerinin bütün imkânlarından yararlanılarak kanunların tartışılmasınıve oylanmasını düzenli bir biçimde önlemek, geciktirmek amacıyla yapılan girişimler, obstrüksiyon. |
engellemek | * Bir şeyin gerçekleşmesini önlemek. * Güreşte hasmıçaprazda sürerken düşürmek için ayağına basmak veya topuğuna ayak takmak. |
engellenme | * Engellenmek işi. |
engellenmek | * Engel olunmak. |
engelleyiş | * Engellemek işi veya biçimi. |
engelli | * Engeli olan, mânialı. |
engelli koşu | * Belirli aralıklarla konmuş, değişik yükseklikteki on çitli engelin üzerinden aşılarak sürdürülen koşu. |
engelsiz | * Engeli olmayan, mâniasız. |
engerek | * Engerekgillerden, başıüç köşeli, rengi kara veya karaya yakın, taşlık ve güneşli yerlerde yaşayan, zehirli bir yılan (Vipera aspis). |
engerek otu | * Hodangillerden, türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, yapraklarısert tüylü bir ot (Echium vulgare). |
engerekgiller | * Örneği engerek olan zehirli yılanlar familyası. |
engin | * Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş, çok geniş, vâsi. * Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü; açık deniz. |
engin | * Değer ve fiyatıdüşük olan. * Yüksekte olmayan, alçak (yer). |
enginar | * Birleşikgillerden çok yıllık dikenli bitki (Cynara scolymus). |
enginleşme | * Enginleşmek işi veya durumu. |
enginleşmek | * Engin bir durum almak. |
enginlik | * Engin olma durumu. * Alabildiğine genişlik. |
engizisyon | * Orta Çağda, Katoliklerde katıdin inançlarına karşı gelenleri cezalandırmak için kurulan kilise mahkemelerinin adı. * Orta Çağda, Katoliklerde katıdin inançlarına karşı gelenleri cezalandırma yöntemi. |
enik | * Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu, encik. * Çocuk. |
enikleme | * Eniklemek işi. |
eniklemek | * (kedi, köpek gibi çok memeli hayvanlar için) Doğurmak. |
enikonu | * İyiden iyiye, iyice. |
eninde sonunda | * ne zaman olsa. * nihayetinde, en sonda. |
enine boyuna | * gösterişli, iri yarı. * eksiksizce, enikonu. |
enine boyuna | * Çok ince ayrıntıları ile. * İri yarı. |
enir | * Bir tür yaban mersini. |
enişte | * Bir kimsenin kız kardeşinin veya kadın hısımlarından birinin kocası. |
enjeksiyon | * İğne yapma, iğne vurma. |
enjeksiyoncu | * Enjeksiyon yapan kimse. |
enjektör | * Bir sıvıyıherhangi bir yere basınçla veren bir tür pompa, iğne, şırınga. |
enkaz | * Yıkıntı, döküntü, çöküntü. |
enlem | * Yer yuvarıüzerinde herhangi bir noktadan geçen paralel ile ekvator arasındaki yay parçasının açısal değeri, arz derecesi. |
enlem dairesi | * Aynıenlemdeki noktaların oluşturduğu ekvatora paralel daire, arz dairesi. |
enlemesine | * Eni boyuna göre daha fazla olarak. |
enli | * Eni büyük olan, geniş. |
enlice | * Eni biraz geniş. |
enlilik | * Enli olma durumu. |
enöte | * Çift yıldızlarda, yoldaşın başyıldıza göre çizdiği bağlıyörüngenin, başyıldıza en yakın noktası. |
ense | * Boynun arkası. |
ense çukuru | * Ensede boyun hizasında bulunan çukurluk. |
ense kökü | * Ensenin gövde ile birleştiği yer. |
ense kulak yerinde | * (erkek için) iri yarı. * kelli felli. |
ense yapmak | * hiç çalışmadan rahatça yaşamak. |
enseleme | * Enselemek işi. |
enselemek | * Yakalamak. |
enselenme | * Enselenmek işi. |
Kategoriler