edatlı | * Edat bulunduran. |
edatlıtümleç | * Edatla kurulmuştümleç. |
ede | * Büyük erkek kardeş, ağabey. |
edebî | * Edebiyatla ilgili, edebiyata ilişkin. |
edebî eser | * Edebiyatta sanat değeri taşıyan değişik edebiyat türlerinde kaleme alınmışeserlerin her biri. |
edebî sanat | * Edebî sanatların her biri. |
edebî sanatlar | * Edebiyatta anlatımızenginleştirmek, renklendirmek ve daha çarpıcıhâle getirmek için temelde benzetme esasına dayalısöz ve manaya bağlıanlatım inceliği ve özelliği. |
edebikelâm | * Söylenmesi kaba, çirkin ve sakıncalınesnelerin veya kavramların değişik sözlerle daha uygun ve edepli bir biçimde anlatılması, örtmece. |
edebini takınmak | * edepli davranmaya başlamak. |
edebiyat | * Olay, düşünce, duygu ve imajların dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı, yazın, literatür. * Bir bilim kolunun türlü konularıüzerine yazılmışyazıve eserlerin hepsi, literatür. * İçten olmayan, gereksiz, boşsözler. |
edebiyat bilimi | * Edebiyatın içinde yer alan konularısosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarının yöntemlerini de kullanarak araştıran, inceleyen, irdeleyen ve tahlil eden bilim dalı. |
edebiyat tarihi | * Bütün edebî hareketleri, dönemleri, yazar ve şairleri, dil ve üslûp özelliklerini açıklayan bilim dalıveya kitap. |
edebiyat yapmak | * bir konu üzerinde gereksiz yere süslü sözler söylemek. |
edebiyatça | * Edebiyata uygun, edebiyata benzer. |
edebiyatçı | * Edebiyatla uğraşan kimse. * Edebiyat dersi okutan öğretmen. |
edebiyatçılık | * Edebiyatla uğraşma işi. |
edebiyatsever | * Edebiyata tutkun. |
edememe | * Edememek durumu. |
edememek | * Rahat olamamak; kendinde bir eksiklik duymak; geçinememek. |
edep | * Toplum töresine uygun davranma, incelik. |
edep etmek | * utanmak, sıkılmak. |
edep yahu! | * açık saçık söz söyleyenlere karşı”utan!”, “edebini takın” anlamında kullanılan söz. |
edep yeri | * İnsanlarda üreme organlarının bulunduğu yer, ut yeri. |
edepleniş | * Edeplenmek işi veya biçimi. |
edeplenme | * Edeplenmek işi veya durumu. |
edeplenmek | * Uslanmak, ince ve terbiyeli olmak. |
edepli | * Uslu, ince, terbiyeli, müeddep, uygun. |
edepli edepli | * Uslu olarak, uslu uslu. |
edepsiz | * Utanılacak işleri hiç sıkılmadan yapan, utanmaz, sıkılmaz, terbiyesiz. * Sakınılacak kötü (kimse),şirret. |
edepsiz edepsiz | * Edepsize yakışır biçimde. |
edepsizce | * Terbiyesizce, utanmadan. |
edepsizleşme | * Edepsizleşmek işi. |
edepsizleşmek | * Edepsizce davranışlarda bulunmak, terbiyesizleşmek. |
edepsizlik | * Utanmazlık, sıkılmazlık, terbiyesizlik, şirretlik. |
edeptir söylemesi | * affedersiniz, söylemesi ayıptır ama. |
eder | * Fiyat, paha. |
edevat | * Bir işiçin gerekli olan malzemelerin, parçaların tümü. |
Edi | * Birbiriyle iyi anlaşan iki yaşlının baş başa kalışınıanlatan Edi ile Büdü, Şakire Dudu sözünde geçer. |
edi | * İşyapma veya yapılan iş. |
edibane | * Terbiyeli, nazik. * Edebiyatçıya yakışır biçimde. |
edik | * Yumuşak ve renkli sahtiyandan yapılmışyarım konçlu lâpçın. * Kısa çizme. |
edilgen | * Sözde özneyle kullanılan veya öznesi dolaylıyolla belirtilen fiil, meçhul, pasif, etken karşıtı. |
edilgen çatı | * Çoğu kez -(i)l- bazen de -(i)n- çatıekleriyle kurulan fiil çatısı. |
edilgen fiil | * Gerçek öznesi belli sayılmayan fiil. Türkçede bu fiil -(i)l, bazen de -(i)n- edilgen çatıekleriyle kurulur: yazılmak, oku-n-mak, tanı-n-mak vb. |
edilgenleşme | * Edilgenleşmek durumu. |
edilgenleşmek | * Edilgen duruma gelmek. |
edilgenleştirme | * Edilgenleştirmek işi. |
edilgenleştirmek | * Edilgen duruma getirmek. |
edilgenlik | * Edilgen olma durumu. |
edilgenlik eki | * Fiillerin gerçek öznesini gizleyen yapım eki. |
Kategoriler