etkilemek | * Etkiye uğratmak, tesir etmek. |
etkilenme | * Etkilenmek işi. |
etkilenmek | * Etkiye uğramak, müteessir olmak. |
etkileşim | * Birbirini karşılıklı olarak etkileme işi. |
etkileşme | * Etkileşmek işi. |
etkileşmek | * Karşılıklı olarak birbirini etkilemek. |
etkileyici | * Etkileyebilecek özellikte olan. |
etkili | * Etkisi olan, tesirli, müessir. |
etkili olmak | * etkisi duyulmak, etkisini göstermek, tesirli olmak. |
etkililik | * Etkili olma durumu, müessiriyet. |
etkime | * Etkimek işi, tesir. |
etkimek | * Etkide bulunmak, tesir etmek. |
etkin | * Hareketli, işleyen, çalışan, faal, aktif. * Fiilde bulunan, etkinlik gösteren, edilgin karşıtı. * Kimyasal tepkimelere katılma yatkınlığı gösteren (molekül, atom). |
etkin okul | * Eğitim etkinliklerinin plânlanması, uygulanmasıve değerlendirilmesi konularında öğrencilere genişçapta katılma imkânısağlayan okul. |
etkin öğretim | * Ele alınan bir sorunun çözümünde, geleneksel öğretim yöntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birkaç bilgi alanında araştırma, deneme ve inceleme yapmaya önem veren öğretim. |
etkinci | * Etkincilik taraftarı(kimse). |
etkincilik | * Bütün varlığın etkinlik olduğunu, bu etkinliğin bir taşıyıcıyı gerektirmediğini ileri süren öğreti, aktivizm. |
etkinleşme | * Etkinleşmek işi. * Bir molekül, bir atom veya bir iyonun normal durumundan, enerji yönünden daha zengin ve olaya girmeye hazır olduğu duruma geçmesi. |
etkinleşmek | * Etkin özellik kazanmak. |
etkinleştirme | * Etkinleştirmek işi. |
etkinleştirmek | * Etkin duruma getirmek. |
etkinlik | * Etkin olma durumu, çalışma, işyapma gücü, faaliyet. * Fiilde bulunanın, etkin olanın niteliği. |
etkisiz | * Etkisi olmayan, tesirsiz. |
etkisizleşme | * Etkisizleşmek işi. |
etkisizleşmek | * Etkisiz duruma gelmek. |
etkisizleştirme | * Etkisizleştirmek işi. |
etkisizleştirmek | * Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek. |
etkisizlik | * Etkisiz olma durumu. |
etle tırnak arasına girilmez | * aile anlaşmazlıklarında bir yanıtutmak doğru değildir. |
etle tırnak gibi | * birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili. |
etlenme | * Etlenmek işi. |
etlenmek | * Şişmanlamak, semirmek. |
etli | * İçinde et bulunan. * Eti çok olan. * Dolgun, kalın. * (meyveler için) Yenecek kısmıçok olan. |
etli bitki | * Kurak ortamda yaşayan ve dokuları içinde bol su depo eden, yapraklarıve saplarıkalın bitki. |
etli butlu | * Oldukça şişman. |
etli canlı | * Dolgun vücutlu, sağlıklı, güçlü. |
etli ekmek | * Bkz. etli pide. |
etli meyve | * Ortasıetli ve sulu olan yemiş. |
etli pide | * Genellikle kıyma ve sebze ile hazırlanan iç malzemesinin ince açılmışhamur üzerine yayılarak fırında pişirilmesi ile yapılan pide. |
etlik | * Kışiçin etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan. * Buzdolabında et koymak için ayrılmışyer. |
etliye sütlüye karışmamak | * toplum içindeki çeşitli hareketlerden uzak durmak, hiçbir şeyle ilgilenmemek. |
etme | * Etmek işi. |
etme (veya etme yahu) | * şaşılacak durumlarda “öyle mi, doğru mu, gerçek mi?” gibi anlamlar bildirir. |
etme bulma dünyası | * kötülük eden kötülük bulur. |
etme eyleme | * kötü bir davranışkarşısında “yapma, affet” anlamında kullanılır. |
etmediğini bırakmamak (veya komamak) | * elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak. |
etmek | * Bir işi yapmak. * Bir durumu ortaya çıkarmak. * (iyi, kötü zarflarıyla) Davranmak. * (olumsuz olarak) Bir ihtiyacıkarşılamak. * Bulmak, erişmek. * Birini bir şeyden yoksun bırakmak. * Vermek. * Eşit değer kazanmak. * Herhangi bir değerde olmak. * (neler, çok, az gibi belgisiz sıfatlarla) Kötülükte bulunmak. * (tümleç olarak yatak, alt gibi kelimelerle) Küçük veya büyük aptesini yapmak. |
etmen | * Birlikte veya ayrıayrıetkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri, amil, faktör. |
etnik | * Kavimle ilgili, budunsal, kavmî. |
etnograf | * Etnografya uzmanı, budun betimci. |
Kategoriler