ev sineği | * Böcekler sınıfının, çift kanatlılar takımından, kül renkli, dizanteri ve tifo mikroplarıtaşıyan bir eklem bacaklıtürü (Musca domestica). |
ev tutmak | * ev kiralamak. |
ev yemeği | * Evde yapılan yemek. |
evaze | * (giysi için) Etek ucuna doğru genişleyen. |
evcara | * Klâsik Türk müziğinde bir makam. |
evce | * Evcek. |
evcek | * Bütün ev halkı birlikte. |
evci | * Tatil günlerini evinde geçiren (yatılıöğrenci, er vb.). |
evci çıkmak | * tatil günlerinde okuldan (kışladan vb. den) eve gelmek. |
evcik | * Küçük, sevimli ev. |
evcil | * Eve ve insana alışmış, kendisinden yararlanabilen (hayvan), ehlî, yabanî karşıtı. |
evcil hayvan | * Evde bakılabilen, insana alışmışolan, evcilleştirilmişhayvan. |
evcilik | * Genellikle kız çocuklarının ev işlerini örnek alarak oynadıkları oyun. |
evcilleşme | * Evcilleşmek işi, ehlîleşme. |
evcilleşmek | * Evcil bir duruma gelmek, ehlîleşmek. |
evcilleştirilme | * Evcilleştirmek işi. |
evcilleştirilmek | * Evcil duruma getirilmek, ehlîleştirilmek. |
evcilleştirme | * Evcilleştirmek işi, ehlîleştirme. |
evcilleştirmek | * Evcil bir duruma getirmek, ehlîleştirmek. |
evcillik | * Evcil olma durumu. |
evcimen | * Evine, ailesine çok bağlı(kimse). * Ev işlerini iyi bilen, becerikli (kadın). * aklı başında, sakin. |
evç | * En yüce yer. * Yer yuvarına göre, Yer öte, (Güneşe göre) Gün öte. * Bkz. eviç. |
evde kalmak | * (kız için) evlenme çağı geçmişolmak. |
evdeci | * Çiftliklerde işçilere yemek hazırlayan aşçı. |
evdeki pazar (veya hesap) çarşıya uymamak | * önceden tasarlanan bir işumulduğu gibi sonuçlanmamak, düşünüldüğü gibi olmamak. |
evdemonizm | * Mutçuluk. |
evdeş | * Aynıevde oturanlardan her biri. |
evecen | * Aceleci, acul. |
evecenlik | * Acelecilik. |
evegen | * İvecen. * İveğen, çabuk ilerleyen, had, akut. |
evelemek | * “Bir sözü tam söylememe, ağzının içinde mırıldanmak” anlamında evelemek develemek sözünde geçer. |
everme | * Evermek işi. |
evermek | * Evlendirmek. |
evet | * “Öyledir” anlamında doğrulama veya tasdik kelimesi. * Konuşma arasında cümlenin olumlu anlamınıpekiştirmek için de kullanılır. |
evet efendimci | * Kendine özgü bir düşüncesi olmadığından veya hoşgörünmek için karşısındakinin her sözüne “evet efendim” diyen (kimse). |
evetleme | * Evetlemek işi veya durumu. |
evetlemek | * Evet demek, onaylamak. |
evgin | * Öncelikle yapılması gereken, ivedili, müstacel. |
evham | * Kuruntular, kuşkular, vehimler. |
evhamlanma | * Evhamlanmak işi. |
evhamlanmak | * Kuruntu duymak, kuruntuya kapılmak, kuşkulanmak, vehmetmek. |
evhamlı | * Kuruntulu, kuşkulu, vehimli, mütevehhim. |
evhamsız | * Evhamı olmayan. |
evi sırtında | * Evi yurdu olmadan herhangi bir yerde yaşayan. |
eviç | * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam, evc. |
evin | * Bir şeyin içindeki öz, lüp. * Buğday tanesinin olgunlaşmışiçi, özü, habbe. |
evin bağlamak | * ürün tanelenmek, tane bağlamak, olgunlaşmak. |
evin direği | * Ailenin en önemli kişisi. |
evinin kadını | * Evine, kocasına bağlıve bunlarla ilgili işleri başarır nitelikte olan kadın. |
evinlenme | * Evinlenmek işi. |
Kategoriler