evinlenmek | * (buğday, arpa vb.) Olgunlaşmak. |
evinli | * Özlü ve dolgun (tohum). |
evinsiz | * Özsüz, boş, kof. |
evire çevire | * İyice, istediği gibi, adamakıllı. |
evirgen | * İşini bilen, ölçülü ve hesaplı işgören. |
evirme | * Evirmek işi. * Bir önermenin konusunu yüklem, yüklemini de konu durumuna getirerek, vargısıdoğru olan yeni bir önerme çıkarma, akis: “Hiçbir insan ölümsüz değildir” önermesinden evirme yoluyla “hiçbir ölümsüz insan değildir” önermesi çıkarılabilir. |
evirmek | * Döndürmek, çevirmek. * Yapısınıdeğiştirmek, taklip etmek. |
evirmek çevirmek | * iyice, istediği gibi, adamakıllı gözden geçirmek. |
evirtik | * Evirtime uğramış. |
evirtim | * Evirtmek işi, akis. |
evirtmek | * (sakarozu) Glikoz ve levüloza çevirmek. * Bakışımlı olarak ters çevirmek. |
eviye | * Mutfakta musluk altında bulaşık yıkamaya yarayan tekne. |
eviye sifonu | * Mutfaklarda bulaşık yıkamaya yarayan teknenin altına konan ve pis sularıana atık su kanalına aktaran araç. |
evkaf | * Vakıflar. * Vakıf mallarınıyöneten kuruluş. |
evlâ | * Daha iyi, yeğ. |
evlâdiyelik | * Evlâttan evlâda eskimeden kalacak kadar dayanıklı(eşya). |
evlâdüıyal | * Çoluk çocuk, ev halkı. |
evlât | * Bir kimsenin oğlu veya kızı, çocuk. * Soy, döl. * Yaşlıkimselerin çocuklarıyaşındakilere kullandıkları bir seslenme. |
evlât edinmek | * yasayla belirtilmişşartlar içinde bir kimseyi evlât olarak nüfusuna geçirmek. |
evlât gibi (veya evlâdı gibi) | * özenle, titizlikle. |
evlâtlı | * Evlâdı olan. |
evlâtlık | * Evlât olma durumu. * Birinin yasayla evlât hakkıtanıdığıkimse. * Küçük yaştan beri eve alınıp yetiştirilen kimse. |
evlâtsız | * Evlâdı olmayan. |
evlek | * Tarlanın, tohum ekmek için saban iziyle bölünen bölümlerinden her biri. * Dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü. * Tarlalarda suyun akması için açılan su yolu. * On liralık kâğıt para. |
evlekleme | * Evleklemek işi. |
evleklemek | * Sürülecek tarlayıeşit bölümlere ayırmak. |
evlendirilme | * Evlendirilmek işi. |
evlendirilmek | * Evlenmesi sağlanmak. |
evlendirme | * Evlendirmek işi. |
evlendirmek | * Evlenmesini sağlamak. |
evleniş | * Evlenmek işi veya biçimi. |
evlenme | * Evlenmek işi, izdivaç. |
evlenmek | * Erkekle kadın, aile kurmak için kanuna uygun olarak birleşmek, izdivaç etmek. |
evlenmek barklanmak | * evlenerek bir aile kurmak. |
evlerden ırak (veya uzak) | * ölüm veya kötü bir durumdan söz edilirken dinleyenlerin aynıdurumla karşılaşmamalarınıdilemek için söylenir. |
evlere şenlik | * beğenilmeyen, olumsuz karşılanan bir durum, bir davranışkarşısında alay yollu söylenir. |
evleviyet | * Öncelik. |
evleviyetle | * Öncelikle, haydi haydi. |
evli | * Evlenmiş bulunan (kadın veya erkek). * Herhangi bir sayıda ev bulunan (yer). * Evi olan. |
evli barklı | * Evlenmiş, çocukları olan (kimse). |
evli evine, köylü köyüne | * artık dağılalım, herkes evine, işine gitsin. |
evlik | * Herhangi bir sayıda evi olan, hanelik. |
evlilik | * Evli olma durumu. |
evlilik birliği | * Karıve kocadan oluşan topluluk. |
evlilik dışı | * Kanunî olmayan, kanuna uygun olmayan, gayrimeşru. |
evliya | * Erenler, ermişler, veliler. * Yatır. |
evliya gibi | * uysal, çok iyi ahlâklıkimse. |
evliya otu | * Baklagillerden, hayvanlara yedirilmek için ekilen bir bitki, eşek otu (Onobrychis). |
evliyalık | * Ermişlik. |
evmek | * Bkz. ivmek. |
Kategoriler