eğitim | * Belli bir bilim dalıveya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi. * Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışlarıelde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, terbiye. * Eğitim bilimi. |
eğitim bilimi | * Öğretim ve eğitimi kurallara bağlayan bilim kolu, pedagoji. * Öğretmenlik sanatı, uygulamasıveya mesleği için gerekli bilgi ve becerileri kazandıran bilim dalı, pedagoji. |
eğitim dönemi | * Herhangi bir konuda bilgi ve becerileri geliştirmek için ayrılan süre. |
eğitim enstitüsü | * Orta dereceli okullara öğretmen yetiştirmek için kurulmuşyüksek okul. |
eğitim fakültesi | * İlk ve orta öğretim okullarına öğretmen yetiştirmek için kurulmuşdört yıllık yüksek öğrenim kurumu. |
eğitim programı | * Eğitimi düzenleyen ve yönlendiren sistem. |
eğitimci | * Eğitim işiyle uğraşan (kimse), terbiyeci, pedagog. |
eğitimcilik | * Eğitimci olma durumu eğitme işi veya eğitimcinin görevi. |
eğitimli | * Eğitim görmüş, eğitilmiş. |
eğitimsel | * Eğitimle ilgili, terbiyevî. |
eğitimsiz | * Eğitim görmemiş, eğitilmemiş. |
eğitme | * Eğitmek işi, terbiye etme. |
eğitmek | * Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranışyatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak, önceden tespit edilmişamaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmek. * (hayvan için) İstenilen davranışlarıyapabilecek biçimde yetiştirmek. |
eğitmen | * Eğitim işiyle uğraşan kimse. * Kurs görerek köyde öğretmenlik yapan kimse, köy öğretmeni. |
eğitmenlik | * Eğitmenin işi. |
eğitsel | * Eğitimle ilgili, terbiyevî. |
eğitsellik | * Eğitsel olma durumu. |
eğlek | * Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik. * Yolcuların geceyi geçirdikleri yer, han, konak. |
eğleme | * Eğlemek işi. |
eğlemek | * Oyalamak, durdurmak. * Avutmak. |
eğlence | * Eğlenmek işi. * Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey. * Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı. |
eğlenceli | * Eğlendiren, hoşa giden. |
eğlencelik | * Oyalanmak için yenilen şekerleme, kavrulmuş badem, fıstık kabak çekirdeği gibi şeyler. |
eğlencesiz | * Eğlencesi olmayan. |
eğlendiri | * Gülmece, mizah. |
eğlendirici | * Eğlendirme niteliği olan, eğlendiren. |
eğlendiriş | * Eğlendirmek işi veya biçimi. |
eğlendirme | * Eğlendirmek işi. |
eğlendirmek | * Eğlenmesini sağlamak, eğlenmesine yol açmak. |
eğlenilme | * Eğlenilmek işi. |
eğlenilmek | * Eğlenmek işi yapılmak. |
eğleniş | * Eğlenmek işi. |
eğlenme | * Eğlenmek işi. * Neşeli, hoşça vakit geçirme. * Alay etme. * Oyalanma. |
eğlenmek | * Neşeli, hoşça vakit geçirmek. * Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayıf noktası ile alay etmek. * Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek. * Oyalanmak. |
eğlenti | * Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı. |
eğleşme | * Eğleşmek, oyalanmak işi, tevakkuf. |
eğleşmek | * Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek. * Bir yerde oturmak, yaşamak, ikamet etmek. |
eğme | * Eğmek işi. |
eğmeç | * Kavis. |
eğmeçli | * Eğmeci olan, kavisli, mukavves. |
eğmek | * Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek. * Sert bir cismi bükmek. |
Eğmür | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
eğrelti | * Eğrelti otu. |
eğrelti otu | * Eğrelti otugillerden, kumlu yerlerde yetişen, 150 cm kadar yükselebilen, tıpta bağırsak kurtlarınıdüşürmek için kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki (Driopteris filix-mas). |
eğrelti otugiller | * Damarlıçiçeksizlerden, örneği eğrelti otu olan bir bitki topluluğu. |
eğreti | * Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, iğreti, muvakkat. * Takma. * İyi yerleşmemiş, yerini bulmamış, belli belirsiz. * Uyumsuz, yakışmamış. * Üstünkörü, ciddiye almadan. |
eğreti almak | * ödünç almak. |
eğreti ata binen tez iner | * ödünç alınmış araçlarla girişilen işler çok kez yürütülemez. |
eğreti kuyruk tez kopar | * temeli olmayan işlere güvenilmez. |
eğreti oturmak | * bir yerde çok kısa süre oturmak, ilişmek. |
Kategoriler