Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 1

F * Flüor’un kısaltması.
f, F * Türk alfabesinin yedinci harfi. Fe adıverilen bu harf ses bilimi bakımından ötümsüz, sürtünücü dişdudak
ünsüzünü gösterir.
* Nota işaretleri harflerle gösterilirken fa sesini gösterir.
* Bazıülkelerde ısı birimi olarak kullanılan fahrenhayt derecesinin göstergesi.
* Merceğin odak uzaklığının sembolü.
F.K.B * Fizik, kimya, biyoloji kısaltması.
fa * Gam (II) dizisinde mi ile sol arasındaki ses.
* Bu sesi gösteren nota işareti.
fa anahtarı * Portedeki notaların fa yüksekliğinde olacağını gösteren işaret.
faal * Çok çalışan, çalışkan, canlı, hareketli, aktif.
* İşler durumda olan.
* Etkin.
faaliyet * Çalışkanlık, çalışma, canlılık, hareket.
* İşler durumda olma, etkinlik.
faaliyet göstermek * çalışmak.
* işler durumda olmak, etkinlik göstermek.
faaliyete geçmek * çalışmaya başlamak, çalışır duruma geçmek, işlemeye başlamak.
* işler duruma gelmek, etkin duruma gelmek.
faaliyette bulunmak * çalışma içine girmek.
faaliyetten alıkoymak * çalışmasıdurdurulmak, çalışmadan alıkonulmak.
fabl * Çoğunlukla manzum, sonuçta ahlâkî bir ders çıkarılan alegorik hikâye.
fabrika * İşlenmemişveya yarı işlenmişmaddelerin makine, araç ve benzeri ile işlenerek tüketime hazır duruma
getirildiği sanayi kuruluşu, üretim evi.
fabrikacı * Fabrika sahibi veya fabrika işleten kimse, fabrikatör.
fabrikasyon * Fabrikada yapılarak tüketime hazır duruma getirilen (madde).
fabrikatör * Fabrikacı.
fabrikatörlük * Fabrika sahipliği veya işletmeciliği.
facia * Çok üzüntü veren, acıklı olay, afet.
* Trajedi, ağlatı.
facialaşma * Facialaşmak durumu.
facialaşmak * Facia durumuna gelmek.
facialı * Faciası olan, facia gibi karşılanan.
faça * İskambil destesinin en altındaki kâğıt.
* Yüz, çehre, surat.
* Giysi.
* Yüklü geminin bordasındaki su düzeyi ile boşgeminin bordasındaki su düzeyi arasında kalan bölüm.
faça etmek * serenleri başa veya geriye doğru çevirerek yelkenleri sarmak.
façalı * Havalı, gösterişli.
façası olmak * havalı, gösterişli olmak.
façasınıalmak (veya al aşağıetmek) * birini mahçup etmek, bozmak.
façeta * Elmasın yontulmuşyüzlerinden her biri, faseta.
façetalı * Üzerinde façetaları bulunan.
façuna * Halatın örselenecek yerine tel veya sicimle yapılan sargı.
façuna etmek * sürtünme veya hava olaylarından korumak amacıyla, halatı ince iple sarmak.
façunalık * Façuna yapmakta kullanılan tel veya sicim.
fagosit * Yutar hücre.
fagositoz * Hücre yutarlığı.
fagot * Tahtadan parçalarıuç uca takılı, uzun bir boru biçiminde, perdeli bir üflemeli çalgı.
fağfur * Çin imparatorlarına verilen unvan.
* Çin’de yapılmışkâse, tabak, vazo gibi porselen eşya.
fağfurî * Fağfurdan yapılmış.
fahiş * Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla.
* Ahlâka ve törelere uygun olmayan.
fahişe * Orospu.
fahişelik * Orospuluk.
fahrenhayt * Erimekte olan buzun sıcaklığını32° C, kaynar suyun buhar sıcaklığını212° C de gösterebilecek biçimde
derecelenmiş bulunan bir tür termometre.
fahrî * Saygı için verilen veya övünç için kabul edilen (başkanlık, üyelik, doktora gibi unvan), onursal.
* Gönüllü, karşılıksız.
fahriye * Divan edebiyatında şairlerin kendi özelliklerinden övünerek söz ettikleri manzume veya manzumenin bir
bölümü.
fahte * Klâsik Türk müziğinde daha çok ilâhi, beste ve özellikle peşrev formlarında kullanılan, yirmi zamanlıve on
iki vuruşlu bir büyük usul.
fahur * Çok övünen, çok böbürlenen.
faik * Üstün, yüksek.
faikıyet * Üstünlük, yükseklik.
fail * Eden, yapan, işleyen.
* Hukukî sonuç doğuran bir suç işleyen kimse.
* Özne.
failimeçhul * Kimin yaptığı belli olmayan veya bilinmeyen.
failimuhtar * İstediğini yapmakta özgür, başına buyruk.
* Yaptıklarından sorumlu olacak durumda ve yaşta olan (kimse).

Bir yanıt yazın