Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 21

fingir fingir * Davranışve sözlerdeki aşırılığı anlatmak için fingirdemek fiiliyle birlikte kullanılır.
fingirdek * Aşırıderecede oynak ve kırıtkan, cilveli (kadın).
fingirdeme * Fingirdemek işi.
fingirdemek * Dikkati çekecek kadar kırıtkan, oynak davranmak.
fingirdeşme * Fingirdeşmek işi.
fingirdeşmek * Birbiriyle fingirdeşmek.
finiş * Bitme.
* Bir yarışın son bulduğu yer veya çizgi, varış.
finişe kalkmak * uzun veya orta mesafe koşularda varışa yaklaşırken hızıartırmak.
fink * “Hiçbir şeye aldırmadan gönlünce gezip eğlenmek” anlamına gelen fink atmak deyiminde geçer.
fino * Çok tüylü küçük bir köpek türü.
* Esrar.
firak * Ayrılış, ayrılık.
firaklı * Üzüntülü, dokunaklı, içe işleyen.
firar * Kaçma, kurtulma.
* Bir sanık, tutuklu veya hükümlünün gözcülerin elinden kurtulması.
firar etmek * kaçmak.
firara kadem basmak * kaçmak.
firarî * Kaçak, kaçkın, kaçmışolan (kimse).
firavun * Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan.
* Kibirli, suratsız ve kötü yürekli kimse.
* İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir çeşit oyun.
firavun faresi * Etçillerden, Afrika’da, özellikle Mısır’da yaygın, kedi büyüklüğünde bir hayvan (Herpestes ichneumon).
firavun inciri * Frenk inciri.
firavunlaşma * Firavunlaşmak işi.
firavunlaşmak * Kötü, acımasız bir insan olmak.
firavunluk * Firavun olma durumu.
* Firavunun görevi.
fire * Her tür ticarî malda kuruma, dökülme, bozulma gibi sebeplerle eksilme, ağırlık yitimi.
* Bir işyapılırken çıkan artık parça.
fire vermek * kuruma dolayısıyla eksilmek.
firez * Ekin.
* Yeni çıkmaya başlamışekin.
* Biçilmiştarlada kalan tahıl kökleri, anız.
firfiri * Parlak kızıl renk.
* Bu renkte olan.
firik * Olgunlaşmak üzere olan tahıl.
* Çerez olarak yenen tahıl kavurgası.
firiştahı gelse * en güçlüsü, en yetkilisi, en üstünü olsa.
firkat * Ayrılış, ayrılık.
firkate * Bkz. fırkata.
firkateyn * Üç direkli, bir tür yelkenli savaşgemisi.
firkete * Kadınların saçlarınıtutturmak için kullandıklarıU biçimindeki naylon, tel veya bağadan saç tokası.
firketeleme * Firketelemek işi.
firketelemek * Firkete ile tutturmak.
firma * Tüzel kişiliği olsun olmasın bir ekonomik etkinlik birimi.
firuze * Küpe ve yüzük taşı gibi bezek işlerinde kullanılan, mavi renkli, saydam olmayan hidratlıdoğal alüminyum
ve fosfattan oluşan değerli bir mineral.
fisebilillâh * Hiçbir karşılık beklemeden.
fiske * Parmaklardan birinin ucunu başparmağın başına iliştirip birdenbire ileriye fırlatarak yapılan vuruş.
* İki parmak ucu ile tutulabilen miktar.
* İnsan derisinde herhangi bir sebeple ortaya çıkan ufak ve içi su dolu kabartı.
fiske fiske kabarmak (veya olmak) * kabarcıklar oluşmak.
fiske kondurmamak (veya dokundurmamak) * bir kimse veya nesneyi en küçük bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak.
fiskeleme * Fiskelemek işi.
fiskelemek * Fiske vurmak.
* Hafifçe sitem etmek.
fiskos * Başkalarının duyamayacağı biçimde gizli ve alçak sesle konuşma.
fiskos etmek * başkalarının bulunduğu yerde birkaç kişi gizlice, alçak sesle konuşmak.
fistan * Giysi.
* (İskoç, Arnavut ve Yunanlılarda) Erkeklerin giydikleri kısa, plili eteklik.
fistanlı * Fistan giymiş.
fistanlık * Fistan yapmaya elverişli.
fistansız * Fistan giymemiş.
fisto * Elde veya makinede işlenmişsüslü şerit.
* Dantele benzer süsleri olan bir tür kumaş.
* Bu kumaştan yapılmış.
fistolu * Üzerine fisto dikilmişolan.

Bir yanıt yazın