fitne sokmak | * ara bozmak, (insanları) birbirine katmak. |
fitneci | * Fitne çıkaran, karıştırıcı, ara bozucu. |
fitnecilik | * Fitneci olma durumu. |
fitneleme | * Fitnelemek işi. |
fitnelemek | * Çekiştirmek, yermek, gammazlamak, kovlamak. |
fitnelik | * Karıştırma, çekiştirme, ara bozma. |
fitopatoloji | * Bitki hastalıklarını inceleyen bilim dalı. |
fitre | * Ramazan ayı içinde verilmesi dince buyrulan, miktarı belirli sadaka. |
fitret | * Bkz. fetret. |
fiyaka | * Gösteriş, çalım, afi, caka. |
fiyaka satmak | * gösterişyapmak, caka yapmak, çalım satmak. |
fiyakacı | * Gösterişçi, cakacı, fiyaka yapan (kimse). |
fiyakalı | * Gösterişli, cakalı, fiyakası olan. |
fiyasko | * Bir girişimde gülünç ve başarısız sonuç. |
fiyasko vermek | * bir girişim başarısızlıkla sonuçlanmak. |
fiyat | * Alım veya satımda bir şeyin para karşılığındaki değeri, eder, paha. * Bir mal veya işgücü için uygun görülen para karşılığı. * Bir değer ile para birimi arasındaki ilişki. |
fiyat (veya değer) biçmek | * bir değer için ödenecek para karşılığını belirlemek. |
fiyat ayarlamak | * para değerindeki değişiklik ve başka ekonomik şartlar dolayısıyla fiyatları düzenlemek. |
fiyat kırmak | * fiyatıdüşürmek, fiyatı indirmek. |
fiyat vermek | * isteyeceği veya ödeyeceği fiyatı bildirmek. |
fiyatlandırma | * Fiyatlandırmak işi. |
fiyatlandırmak | * Fiyatını belirtmek, fiyat tespit etmek, fiyatlandırmak. |
fiyatlanma | * Fiyatlanmak işi. |
fiyatlanmak | * (bir şeyin) Fiyatıyükselmek, pahalılaşmak. |
fiyatlarıdondurmak | * fiyatların yükselmesini önlemek, fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak. |
fiyatlı | * Fiyatı olan, pahalı. |
fiyonk | * Kelebek biçiminde bağlanmışkurdele vb. |
fiyonk makarna | * Fiyonk biçiminde dökülmüşve satışa sunulmuşmakarna. |
fiyort | * Norveç, İskoçya ve Kuzey Amerika kıyılarında buzulların oluşturduklarıdik yamaçlı, derin eski buzul koyaklarının aşağıkesimlerinin deniz altında kalmasıyla oluşan körfez. |
fizibilite | * Yapılabilirlik. |
fizik | * (maddenin kimyasal yapısındaki değişiklikler dışında) Genel veya geçici yasalara bağlı, deneysel olarak araştırılabilen, ölçülebilen, matematiksel olarak tanımlanabilen madde ve enerji olgularıyla uğraşan bilim dalı. * İnsanın doğal yapısı. * Kişinin dışgörünüşü. |
fizik gücü | * Güçlü yapısı, gücü kuvveti. |
fizik kondüsyonu | * Fiziksel ve ruhsal bakımdan bir sporcunun durumu. |
fizik ötesi | * Doğa ötesi. |
fizik tedavisi | * Hastalıklarısu, ışık, hava, elektrik gibi fiziksel ve mekanik yöntemlerle tedavi etme. |
fizik yapısı | * Bir insanın vücut görünüşü. |
fizikçi | * Fizik bilgini veya fizikle uğraşan kimse. * Fizik öğretmeni. * Fizik tedavisiyle uğraşan doktor. |
fizikî | * Fiziksel. |
fizikî coğrafya | * Yeryüzünün dışında insan ve öteki varlıklar üzerine etki yapan doğal olayların doğuşunu, oluşumunu ve sonuçlarını inceleyen coğrafya bilimi. |
fizikî harita | * Herhangi bir yerin dağlarını, ovalarını, plâtolarını, akarsularını, göllerini gösteren harita. |
fizikokimya | * Kimyasal olaylarıfiziksel yöntemlerle çözümleyen, fizik ve kimya konularınıkapsayan bilim. |
fiziksel | * Fizikle ilgili olan. * Genel olarak doğaya, maddeye, nesnelere ilişkin olan. * Gerçek, gerçek olma durumu. |
fizyokrat | * Fizyokratlık yanlısı. |
fizyokratlık | * Tarım emeğinin üretici emek olduğunu ve yalnızca bu emeğin, değeri yarattığını ileri süren XVIII.yüzyıl ekonomi görüşü. |
fizyolog | * Fizyolojist. |
fizyoloji | * Canlıların hücre, doku ve organlarının görevlerini ve bu görevlerin nasıl yerine geldiklerini inceleyen bilim dalı. |
fizyolojik | * Fizyoloji ile ilgili, vücutla ilgili. * Normal, doğal olarak işleyen. |
fizyolojist | * Fizyoloji bilgini, fizyolog. |
fizyonomi | * Yüz çizgilerinin genel durumundan çıkan anlam. |
fizyoterapi | * 343 fizik tedavisi. |
Kategoriler