forum | * Eski Romalılar zamanında, Roma’da ve diğer şehirlerde kamu işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan. * Dinleyici durumunda olanların da söz alabildikleri belli bir konu üzerinde düzenlenmiştoplantı. * Bazısorunların görüşülerek karara bağlandığı genel toplantı. * Tartışma alanı. |
forvet | * Futbolda görevi karşıtarafa top sürmek ve gol atmak olan ileri uçtaki oyuncu, akıncı. |
fos | * Çürük, temelsiz, boş, kof. |
fos çıkmak | * bir işin sonu gelmemek, boşçıkmak. |
fosfat | * Fosforik asidin tuzu veya esteri. |
fosfatlama | * Fosfatlamak işi. |
fosfatlamak | * Ekilen topraklara fosfatlı gübre vermek. * Madensel bir parçanın yüzeyinde koruyucu bir fosfat tabakası oluşturmak. |
fosfatlı | * İçinde fosfat olan. |
fosfor | * Atom numarası15, atom ağırlığı30,97 olan, yarısaydam, bal mumu kıvamında, karanlıkta ışıldayan sarımsak kokulu, 1,83 yoğunluğunda, zehirli bir element. KısaltmasıP. |
fosforışı | * Bazıcisimlerin veya canlıvarlıkların normal sıcaklığında hissedilir bir artışolmadan, karanlıkta ışık verme özelliği. |
fosforışıl | * Fosforışıözelliği olan. |
fosforik | * Gübre, sabun, deterjan yapımında ve eczacılıkta kullanılan, renksiz sıvıanlamına gelen fosforik asit teriminde geçer. |
fosforik asit | * Fosfor, hidrojen ve oksijenden oluşan, suda kolay çözünen, 42° C’ de eriyen, kristal yapılı, renksiz bir asit (H3PO4). |
fosforlu | * Birleşiminde fosfor olan. * Işıklı, parlak. * Gösterişli, çok boyalı. |
fosforsuz | * Fosforu olmayan. |
fosgen | * Karbonmonoksit ile klordan meydana gelen boğucu bir gaz. |
fosil | * Yerin altında kalıp taşlaşmışhayvan ve bitki kalıntısı, taşıl, müstehase. * Düşünce, yaşayış biçimi vb. bakımlardan çağın gerisinde kalmışkimse. |
fosilleşme | * Fosilleşmek durumu, taşıllaşma. |
fosilleşmek | * Fosil durumuna gelmek, taşıllaşmak. * Gerilemek, köhneleşmek. |
fosilli | * İçinde fosil bulunan. |
foslama | * Foslamak işi. |
foslamak | * Fos çıkmak. |
foslatma | * Foslatmak işi. |
foslatmak | * Yanlışınıveya hilesini ortaya çıkararak birini bozmak, utandırmak. |
fosseptik | * Lâğım çukuru. |
fosur fosur | * “Tütün, sigara vb.nin dumanınısavurarak içmek” anlamında fosur fosur içmek deyiminde geçer. |
fosurdama | * Fosurdamak işi. |
fosurdamak | * Solurken ağızdan ses çıkarmak. |
fosurdatma | * Fosurdatmak işi. |
fosurdatmak | * Tütün, sigara vb. ni duman çıkararak içmek. |
fosurtu | * Sigarayıfosur fosur içerken çıkan ses. |
foşa | * Tombul fındık grubunda standart bir fındık çeşiti. |
foşurdama | * Foşurdamak işi. |
foşurdamak | * Foşur foşur ses çıkarmak. |
foşurdata foşurdata | * Foşurdayarak, foşurdatır bir biçimde. |
foşurdatma | * Foşurdatmak işi. |
foşurdatmak | * Suyun foşurdamasına yol açmak. |
fota | * İçinde şarap yapılan bir çeşit fıçı. |
fotin | * Bkz. potin. |
foto | * Işık. |
foto | * Fotoğraf sözünün kısaltılmışı. |
fotoakım | * Fotoelektrik olayından elde edilen akım. |
fotoelektrik | * Işığın etkisiyle elektrik üretme, yaratma. * Işık ışımalarının etkisiyle oluşan her tür elektrik olayı için kullanılır. |
fotofiniş | * Bir yarışta, yarışanların varışanınıtespit eden araç. |
fotoğraf | * Görüntüyü, ışığa karşıduyarlıklı(cam, kâğıt gibi) bir yüzey üzerinde özel makine ile tespit etme yöntemi. * Bu yöntemle tespit edilerek çoğaltılan resim. |
fotoğraf çekmek | * fotoğraf makinesiyle görüntü tespit etmek. |
fotoğraf makinesi | * Fotoğraf çekerken görüntüyü duyarlıklıyüzey üzerinde tespit etmeye yarayan cihaz. |
fotoğrafçı | * Fotoğraf çeken veya basan kimse. * Fotoğraf çekilen veya fotoğraf makinesi satılan yer, fotoğrafhane. |
fotoğrafçılık | * Fotoğraf çekme yöntemi. * Fotoğrafçının mesleği. |
fotoğrafhane | * Fotoğrafçının çalıştığıyer. |
Kategoriler