fürumaye | * Sütü bozuk, mayası bozuk, soysuz. |
füsun | * Sihirli, büyülü, afsunlu. |
füsunkâr | * Sihirli, büyülü, afsunlu. |
fütuhat | * Zaferler, fetihler. |
fütuhatçı | * Fütühat yapan. |
fütur | * Bezginlik, umutsuzluk, usanç. |
fütur etmemek | * umursamamak, önemsememek. |
fütur getirmek | * bezginlik getirmek, bezmek. |
fütursuz | * Çekinmez, umursamaz. |
fütursuzca | * Önemsemeyerek, aldırmayarak. |
fütürist | * Gelecekçi. |
fütürizm | * İtalyan şairi Marinetti’nin 1909 yılında yayımladığı bildiri ile ortaya çıkan, yeni hayatıövmek, geleneksel edebî kurallarıyıkmak amacını güden ve Dadacılık, gerçek üstücülük gibi akımlara öncülük etmişolan edebiyat çığırı, gelecekçilik. |
fütüroloji | * Gelecek bilimi. |
fütüvvet | * Dinî ve meslekî birlik, esnaf teşkilâtı. |
füze | * İtişgücü, bir yanıcıve bir yakıcımaddenin sürekli olarak yanmasından doğan hareket ettirici öge. |
füzeatar | * II. Dünya Savaşından bu yana otomatik mermiler atan bazısilâhlara verilen ad. |
füzen | * Resim çizerken kullanılan, taflan çubuklarından yapılan kalem, kömür kalem. * Kömür kalemle yapılmışresim. |
füzesavar | * Saldırınitelikli füzeleri etkisiz duruma getirmek amacıyla üretilen savunma sistemi. |
füzyometre | * Erime ısısınıölçmeye yarayan cihaz. |
füzyon | * Birleşme, kaynaşma. |
Kategoriler