faydalanma | * Yararlanma. |
faydalanmak | * Yararlanmak, istifade etmek. |
faydalı | * Yararlı. |
faydalı olmak | * yararlı olmak, yarar sağlamak. |
faydasıdokunmak | * yararlı olmak, kâr sağlamak. |
faydası olmak | * yararlı olmak, olumlu etki yapmak. |
faydasını görmek | * yarar sağlamak. * kâr elde etmek. * iyileştirmek. |
faydasız | * Yararsız. |
fayrap | * Bir istim kazanının, istim oluşturacak biçimdeki yanar durumu. * Gemilerde ateşçiye ateşi harlandırmak için verilen komut. * Herhangi bir şeyi veya işi hızlandırma. * (kapı, pencere, giysi için) Açma, çıkarma. |
fayrap etmek | * ocağın ateşini harlandırmak. * herhangi bir işi veya şeyi hızlandırmak. * açmak, çıkarmak. |
fayton | * Tek körüklü, dört tekerlekli, genellikle çift atlı binek arabası, payton. * Perde ayaklılardan, sıcak deniz kıyılarında yaşayan, uzun kuyruklu bir kuş(Phaeton). |
faytoncu | * Fayton süren kimse. * Fayton işleten kimse. |
faytonculuk | * Faytoncunun işi. |
faz | * Evre, safha. |
faz kalemi | * Priz, dağıtma tabloları gibi yerlerde gerilim bulunup bulunmadığınıanlamaya yarayan araç. |
fazıl | * Faziletli, erdemli (kimse). |
fazilet | * Erdem. |
faziletkâr | * Fazilet sahibi, faziletli. |
faziletli | * Erdemli. |
faziletsiz | * Erdemsiz. |
faziletsizlik | * Faziletsiz olma durumu. |
fazla | * Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı(olan), ziyade. * Daha çok, aşkın. * Artmışolan. * Gereksiz, yersiz. |
fazla gelmek (veya gitmek, kaçmak) | * çekilmeyecek, bıktıracak, tedirgin edecek bir durum almak. |
fazla kaçırmak | * alışılmışolan ölçüde çok içmek (veya yemek, konuşmak). |
fazla mal göz çıkarmaz | * ne kadar ve ne türden mal olursa olsun elden çıkarılmamalıdır. |
fazla olmak | * dayanma gücünü aşacak davranışlarda bulunmak, çok olmak. |
fazlaca | * Gereğinden biraz daha çok olarak, bir hayli çok. |
fazladan | * alışılana ek olarak, alışılandan çok, bol bol, çok çok. |
fazlalaşma | * Fazlalaşmak işi, ziyadeleşme. |
fazlalaşmak | * Çoğalmak, sayısıartmak, ziyadeleşmek. |
fazlalık | * Çokluk, gereğinden artık olma durumu. |
fazlalık etmek | * birinin varlığı, bulunduğu yerde gereksiz olmak. |
Fe | * Demir’in kısaltması. |
fe | * Türk alfabesinin yedinci harfinin adı. |
fecaat | * Çok acıklı, yürekler acısıdurum. |
feci | * Acıklı, çok acıklı, yürekler acısı, trajik. |
fecir | * Tan vakti, gün ağarması. * Tan kızıllığı. |
fecrikâzip | * Tan yerinde gün doğmadan beliren, sonradan kaybolan geçici aydınlık, yalancıtan, geçici tan. |
fecrisadık | * Tan yerinde gün doğuncaya kadar süren kesiksiz aydınlık, gerçek tan. |
feda | * Bir amaç uğrunda bir değer veya varlıktan vazgeçme, uğruna verme. |
feda etmek | * kıymak, gözden çıkarmak. |
feda olsun | * varsın gitsin, uğrunda yok olsun!. |
fedaî | * Bir ülkü uğruna tehlikeli işlere girişerek canınıesirgemeyen kimse, serdengeçti. * Bir kimseyi veya bir yeri koruyan kimse. |
fedaîce | * Fedaî gibi, fedaî olarak. |
fedaîlik | * Fedaice davranış, serdengeçtilik. |
fedakâr | * Özverili. |
fedakârca | * Özverili (olarak). |
fedakârlığa katlanmak | * bir amaca, bir emele ulaşmak için birçok sıkıntıya, üzüntüye, güçlüğe dayanmaya çalışmak. |
fedakârlık | * Özveri. |
fedakârlık etmek | * özverili davranmak. * azlığına katlanmak, az oluşu ile yetinmek, vazgeçmek. |
Kategoriler