gazoz | * Meyve esansı, şeker ve karbon asidi ile yapılan, basınçlıhava ile şişelere doldurularak hazırlanan alkolsüz içecek. |
gazoz ağacı | * Bir sözün çok saçma olduğunu bildirmek için söylenir. |
gazozcu | * Gazoz yapıp satan kimse. * Eğlence yerlerinde dolaşarak gazoz satan kimse, gazoz satıcısı. |
gazozculuk | * Gazozcunun yaptığı iş. |
gazölçer | * Belirli basınç altında gelen gazın hacmini ölçmeye yarayan araç, gazometre. |
gazsız | * İçinde gaz olmayan veya gaz bulaşmamışolan. |
gazup | * Öfkeli. |
gazve | * Arap aşiretleri arasında yapılan savaş. * Din uğruna yapılan savaş. |
Gd | * Gadolinyum’un kısaltması. |
Ge | * Germanyum’un kısaltması. |
ge | * Türk alfabesinin sekizinci harfinin adı. |
-ge | * Bkz. -ga / -ge. |
gebe | * Karnında yavru bulunan (kadın veya hayvan), yüklü, hamile, aylı. * İçinde oğulcuk veya dölüt bulunan (döl yatağı). * Bir birikim sonucu ortaya çıkması beklenen (durum veya olaylar). |
gebe kalmak | * (insan, hayvan için) karnında yavru oluşmak. |
gebe olmak | * bir şeyin olma ihtimali bulunmak. |
gebelik | * Gebe olma durumu, hamilelik. * Döllenme ile doğum arasında geçen süre. |
gebelik testi | * Gebe olup olmadığınıanlamak için yapılan test. |
geberik | * Ölü, ölmüş. |
geberip gitmek | * istenmedik bir biçimde ve zamanda ölmek. |
geberme | * Gebermek işi. |
gebermek | * Ölmek. |
gebertilme | * Gebertilmek işi. |
gebertilmek | * Gebertmek işi yapılmak, öldürülmek. |
gebertme | * Gebertmek İşi. |
gebertmek | * Öldürmek. |
gebeş | * Aptal, sersem. * Bodur ve şişman. * Karnışişolan. |
gebeşlik | * Gebeşolma durumu. |
gebre | * Atıtımar etmekte kullanılan kıldan kese. |
gebre | * Gebre otunun yemişi. |
gebre otu | * Sürekli yeşil kalan çalı görünümünde bir bitki (Capparis). |
gebre otugiller | * Gebre otu gibi bitkileri kapsayan familya. |
gebreleme | * Gebrelemek işi. |
gebrelemek | * (hayvanı) Gebre (I) ile tımar etmek. |
gebrelenme | * Gebrelenmek işi. |
gebrelenmek | * Gebrelemek işine konu olmak. |
gece | * Güneş battıktan gün ağarmaya başlayıncaya kadar geçen süre, tün. * Bu süre içindeki karanlık. * Gece vaktinde, geceleyin. * Eğlence, anma vb. amaçlarla geceleri düzenlenen toplantı. |
gece bekçisi | * Bazı işyerlerini, kuruluşları gece bekleyen kimse. |
gece gözü kör gözü | * geceleyin iyi işyapılamayacağınıanlatır. |
gece gündüz | * Her zaman, ara vermeden, aralıksız, geceli gündüzlü. |
gece gündüz dememek | * vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek. * sürekli olarak, ara vermeksizin bir işi yapmak. |
gece hayatı | * Gece eğlencelerine düşkünlük. |
gece işçiliği | * Geceleyin yapılan hırsızlık. |
gece işi körler işi | * gece yapılan işin randımanlı olamayacağınıanlatır. |
gece kıyafeti | * Gece giyilen elbise. |
gece kulübü | * Geceleri açık olan, dans etmek, müzik dinlemek ve gösteri izlemek için gidilen eğlence yeri. |
gece kuşu | * Gece gezmesini seven kimse. * Gece uyuyamayan. * Geceleri para karşılığıerkeklerle ilişki kuran kadın. * Yarasa. |
gece mavisi | * Koyu mavi. |
gece silâhlı gündüz külâhlı | * kimseye sezdirmeden kötü işler yapan kimse. |
gece uçuşu | * Askerî amaçla uçakların geceleyin yaptığıuçuş. * Geceleri para karşılığıerkeklerle ilişki kurmak işi. |
gece yanığı | * Uçuk gibi birdenbire oluşan kabarcıklıderi döküntülerine verilen ad. |
Kategoriler