gerilimölçer | * Buhar, ayrışma, yüzey vb. ye ilişkin gerilimleri ölçen alet, tansiyometre. |
gerilimsiz | * Gerilimli olmayan. |
geriliş | * Gerilmek işi veya biçimi. |
gerillâ | * Düzensiz çete. * Özellikle bir örgütten güç alan, baltalama eylemlerine girişen birlik. * Bu birlikten olan kimse. |
gerillâ savaşı | * Düşman kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amacıyla gerillâların yaptığı savaş. |
gerillâcı | * Gerillâ savaşıyapan birliğe bağlı olan kimse. |
gerillâcılık | * Gerillâcı olma durumu. |
gerillâlaşmak | * Gerillâ gibi faaliyet göstermek. |
gerilme | * Gerilmek işi. * Kasların son uzama gücü ile vücudun bütün bölümlerinde oluşan gergin durum, gevşeme karşıtı. |
gerilmek | * Germek işi yapılmak, gergin duruma gelmek, belirli bir uzama ile çekilmek. * Gergin bir biçimde açılmak. * Kasılmak. * (sinir, ilişki ve davranışiçin) Kızmak, öfkelenmek, sinirlenmek. |
gerine gerine | * Rahatlık, mutluluk, övünç duyarak. |
geriniş | * Gerinmek işi veya biçimi. |
gerinme | * Gerinmek işi. |
gerinmek | * Kollarıaçarak, gövdeyi gergin bir duruma sokmak. * Rahatlık, mutluluk, övünç duymak. |
gerisingeri | * Geldiği yere veya ters yöne doğru, geriye dönmek. * Yeniden, tekrar, bir daha. |
gerisingeriye | * Gerisingeri. |
geriş | * Dağların ve tepelerin üst kısmı, sırt. |
geriye bırakmak | * tehir etmek. |
geriye dönmek | * yüzünü arkaya çevirip ters yöne gitmek. |
geriye yürütmek | * makable şamil olmak. |
geriz | * Lâğım, keriz. |
gerize taşatmak | * edepsiz bir kimseye edepsizliğini göstermeye fırsat vermek. |
Germanist | * Cermen dilleri uzmanı. |
Germanistik | * Cermen dillerini konu olan bilim dalı. |
Germanofil | * Alman dostu, Alman yanlısı, Almansever. |
germanyum | * Atom numarası32, atom ağırlığı72,6 ve yoğunluğu 5,46 olan, 937,4° C de eriyen, kalay ve silisyumu andırır, az rastlanır bir element. Kısaltması ge. |
germe | * Germek işi. * Bir yeri bölmek, sınırı belli etmek için yapılan tahta perde. * Birbirine yaklaşık bükülü vücut bölümlerini, gerici kasların çalışmasıyla birbirinden iyice uzaklaştırma, bükme karşıtı. |
germek | * Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek. * Gergin bir şeyle örtmek. * (kol, bacak için) Uzatmak. * (sinir, ilişki, davranışiçin) Gergin duruma getirmek, sinirlendirmek. |
germen | * Kale, kermen. |
germen | * Canlıyaratıklarda gametlere dayanan ve gametlerle taşınan üreme ögelerinin tümü. |
gerundium | * Zarf-fiil. |
gerze tavuğu | * Karadeniz bölgesinin genellikle siyah renkli ibikleri boynuz biçiminde çatallı, yerli bir tavuk ırkı. |
gerzek | * Geri zekâlısözünün kısaltılmış biçimi. |
gestalt | * Psikolojik olayların bir bütün veya biçim olduğunu savunan görüş. * Biçim, boy, durum, yapı. |
gestapo | * Almanya’da Hitler döneminde kurulan gizli, siyasî polis örgütü. |
getiri | * Faiz. |
getirilme | * Getirilmek işi veya durumu. |
getirilmek | * Gelmesi sağlanmak. |
getirim | * Getirme işi. |
getirimci | * Getirim sağlayan şey veya kimse. |
getirimli | * Getirimi olan. |
getiriş | * Getirmek işi veya biçimi. |
getirme | * Getirmek işi. |
getirmek | * Gelmesini sağlamak. * Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. * Erişmek veya eriştiğini sanmak. * İleri sürmek. * Sebep olmak, ortaya çıkarmak. * İletmek, bildirmek. * Gelir sağlamak. * Bir makama atamak veya seçme. * Bazıkelimelerle birleşik fiil yapmaya yarar. |
getirtme | * Getirtmek işi. |
getirtmek | * Getirmek işini yaptırmak. |
getr | * Bacağın alt bölümünü ve ayakkabının üstünü örten kumaşveya köseleden yapılmış bir tür tozluk. |
getto | * (eskiden Avrupa ülkelerinde) Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştikleri ve her türlü ihtiyaçlarını başka yere gitmeden karşılayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi. * Bir şehrin herhangi bir azınlıkça yerleşilen bölümü. |
geveleme | * Gevelemek işi. |
gevelemek | * Çiğnemeden ağız içinde evirip çevirmek. * Bir sözü tam olarak ve açıkça söylememek. |
Kategoriler