Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 24

gez * Yer ölçmeye yarar düğümlü ip.
* Yapı işlerinde kullanılan çekül.
gez göz arpacık * tüfekle yapılan atışlarda daha iyi nişan almak için kullanılan bir söz grubu.
gezdirilme * Gezdirilmek işi.
gezdirilmek * Gezdirmek işi yapılmak.
gezdiriş * Gezdirmek işi veya biçimi.
gezdirme * Gezdirmek işi.
gezdirmek * Birinin gezmesini sağlamak, dolaştırmak.
* Tanıtmak amacıyla dolaştırmak.
* Bir şeyi başka bir şeyin üzerinde dolaştırarak dökmek.
* Sürterek, değdirerek hareket ettirmek.
* Bir şeyi herkesin alması için dolaştırmak, sunmak.
* Herhangi bir biçimde giydirmek.
geze almak * tüfeği hedefe doğrultmak.
gezegen * Güneşçevresinde dolanan, ondan aldıklarıışığıyansıtan gök cisimlerinin ortak adı, seyyare, plânet.
gezegenler arası * Güneşçevresinde dolanan cisimler arasındaki boşluk.
gezeğen * Çok gezen (kimse).
gezeleme * Gezelemek işi.
* Düğünden sonra, gelin ve damadın akrabalarına yaptıklarıziyaret.
gezelemek * Gezinmek.
* Sıkıntılı bir durumda dolaşmak, gezinmek.
gezenti * Vaktini gezmekle geçiren, gezmeyi çok seven, gezeğen.
gezerçalar * Pille çalışan kulaklık aracılığı ile müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp, walkman.
gezgin * Gezmek, tanımak, görmek, dinlenmek amacıyla geziye çıkan (kimse).
gezginci * Gezerek işgören, gezici, seyyar.
gezgincilik * Gezginci olma durumu.
gezginlik * Gezgin olma durumu, turistlik, seyyahlık.
gezi * Ülkeler veya şehirler arasında yapılan uzun yolculuk, seyahat.
* Gezilip hava alınacak yer.
* Gezinti yeri.
gezi * Pamuk ve ipekle karışık dokunmuşhareli kumaş.
* Bu kumaştan yapılmışolan.
gezi yazısı * Gezilip görülen yerleri, özelliklerini, oralardaki insanların yaşantılarını, geleneklerini anlatan düz yazı.
gezici * Gezerek işgören, gezginci, seyyar.
* Halk topluluklarına eğitim ve öğretim amacıyla götürülen (hizmet).
gezici topluluk * Belli bir yeri olmayıp özel araçlarla dolaşarak oyunlar sergileyen topluluk.
gezicilik * Gezici olma durumu.
geziliş * Gezilmek işi veya biçimi.
gezilme * Gezilmek işi.
gezilmek * Gezmek işi yapılmak, dolaşılmak.
gezimcilik * Derslerini öğrencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles’in felsefesi, Aristotelesçilik, peripatetizm.
geziniş * Gezinmek işi veya biçimi.
gezinme * Gezinmek işi, seyran.
gezinmek * Eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek, dolaşmak, seyran etmek.
* Belirli bir çevre içinde gezip durmak.
* Özellikle doğaçtan yapılan müzikte, ezgiyi belli bir makam anlayışı içinde değişik perdeler üzerinde çalmak,
dolaşmak.
gezinti * Uzak olmayan bir yere yapılan gezi, tenezzüh.
* Kale duvarlarının iç tarafında kuleleri birbirine bağlayan dar yol.
* Evlerde oda kapılarının açıldığı aralık, koridor.
* Sofa, balkon.
* Bir çalgıyla belli bir parça çalmaksızın ezgiler çıkarma işi.
gezinti yeri * Yürüyüşyapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmışyol veya bölge, promönat.
gezip tozmak * eğlenmek amacıyla çokça gezmek.
geziş * Gezmek işi veya biçimi.
geziye çıkmak * uzak yerleri dolaşmak.
gezleme * Gezlemek işi.
gezlemek * Bir yeri ölçmek.
* Bir hedefi vurmak için silâha gerekli doğrultuyu vermek, nişan almak.
* Okun gezini kirişe yerleştirmek.
gezlik * Eğri kılıçların ağız bölümü.
gezme * Gezmek işi, seyran.
gezmek * Hava almak, hoşvakit geçirmek gibi bir amaçla bir yere gitmek, seyran etmek.
* Bir yerde dolaşmak, yürümek.
* Gitmek, başvurmak.
* Bulunmak.
* Bir yeri görüp incelemek.
* (hasta için) Ayağa kalkmak.
* Herhangi bir biçimde gezinmek.
* Bir yerde gezi yapmak.
gezmen * Gezgin.
-gı/ -gi, -gu / -gü * Fiilden isim türeten ek: çal-gı, sil-gi, sor-gu, gör-gü; as-kı, tep-ki, coş-ku, küs-kü vb.
gıcık * Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcıkaşıntı.
* Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdıran, sinirlendiren, sıkan (kimse).
* Beyaz renkli, dağlıç koyununa benzer vücut yapısında, kuyruğu son omurlara kadar yağkitlesi ile kaplıve
bu sebeple alt kısmıyuvarlakça görünen, kaba, karışık yapağılı bir koyun türü.
gıcık almak (kapmak veya olmak) * bir davranışa veya bir kimseye sürekli sinirlenmek.
gıcık etmek * sinirlendirmek, öfkelendirmek, kızdırmak.
gıcık tutmak * bir süre boğaz gıcıklamasına yakalanmak.
gıcık vermek * boğazıyakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak.
gıcıkça * Gıcık bir biçimde (olan).

Bir yanıt yazın